OPPENHEIMER VE BARBIE HAKKINDA - HAYRUNNİSA YÜNCÜ

OPPENHEIMER VE BARBIE HAKKINDA - HAYRUNNİSA YÜNCÜ


OPPENHEIMER VE BARBIE HAKKINDA

'Oppenheimer' Film İncelemesi

Senaryonun çoğunlukla birinci tekil kişi ağzıyla yazılmasından üç saatlik filmin üç saatinde de filmin içindesiniz. Kopamıyorsunuz. Diyalogları kaçırmak kadar normal bir şey yaşasanız da bu sizi filmden koparmıyor. Çünkü kimse kendi hayatında bile bütün diyalogları anlamıyor. Kendi yaşantımızda da insanların ne dediği bazen anlaşılamıyor, karmaşıklaşıyor. Bir Robert Oppenheimer olmadığımızdan (çünkü aynı diyalogları o da duyuyor) problemleri beynimizde işleme hızımız da o gibi olmuyor. Göz bebeklerimiz film esnasında hem konuşmaları yakalıyor hem hızlı görsel geçişleri takip ediyor. Beynimiz birden fazla zaman çizgisini bir araya getirmeye çalışıyor. Başta zorlasa da ana karakterimizle birlikte hatırlamak eylemini gerçekleştirmek keyif veriyor. Daha sonra bir sürü bilim insanı görüyorsunuz. Görüyorsunuz, işitiyorsunuz, tanıyorsunuz, analiz ediyorsunuz. Film öyle ki hiçbir cümle boşuna söylenmiş değil, ilerde getirilip önümüze koyuluyor. Kocaman bir vicdan çatışması, savaş unsuruyla iliklerimize kadar işleniyor. Bazen dünyanın en doğru kararı verilmiş gibi hissediyorsunuz ama sonra filmde biri size öyle bir şey diyor ki vereceğiniz yanıt sizi katil yapıyor, Oppenheimer’ı katil yapıyor. Dünyaların yok edicisi, ölüm yapıyor.

Belki de ısrarla bakmaya çalıştığınız ve sizi, onu masum çıkaracak pencerenizden ayrılmak istemiyorsunuz, istemiyor. Ama bir taraftan biliyor ki o zeki, özgüvenli ve her zaman haklı. Oppenheimer’ın söylediklerine kim nasıl karşı çıkabilir ki? Alanında çok önemli biriyken bilim camiasındaki amaçlarını siyasete, politikaya, savaşa uyarladığında onu kim durdurabilirdi? Çünkü o mantıklıydı ve herkesin iyiliğini düşünüyordu. Bunu herkes bilirdi. Savaşa dahil olduğu andan itibaren hep ileri gitti. Çünkü savaş demek rekabet demekti. Savaş; paradan, zamandan her zaman fedakârlık yapmayı gerektiriyordu. Biz bilmiyoruz, o bilmiyordu eğer filmin başından sonuna kadar (öğrencilikten yaşlılığına kadar) verdiği kritik kararları değiştirebilseydi vicdanını susturabilir miydi? Fikrimce o her zaman harekete geçti ve bir şeyler yaptı. Gerçek bir şeyler. Liderlik yaptı, stratejiler geliştirdi, risk aldı, daime bilimleydi. Ama en sonunda inanmak istediğimiz ve en önemlisi onu temize çıkaran şeye inandı. Savaşı bitirdi. Bu sonucun devamında gelen milyonlarca “ama” ya rağmen filmden gördüğümüz buydu. Zaten cümlenin devamını yani “ama” ları, Robert Oppenheimer’ın aklına kaçınılmaz sonuyla birlikte bütün süreç küçücük bir kıvılcım misali düştüğünden beri bedenini cayır cayır yakarken görüyor, görüyoruz. Devasa evrende küçücük dünyamızın açgözlü savaşında bombalar, silahlar, kılıçlar mı daha kötü biz mi diye soruyor. Soruyoruz.


'Barbie' Film İncelemesi

Reklamcılık olarak başarısını göz ardı edemeyeceğimiz “Barbie” filmi çıkışından sonra da göndermeleriyle konuşuluyor. Bazı sert ve olumsuz eleştirileri alsa da ben bir kadın olarak böyle düşünmüyorum. Bir kadın olarak dedim çünkü en azından sosyal medyada cinsiyet farkına bağlı olarak farklı yorumlar görüyorum. Bunun bir erkek çocuğunun geçmişte Barbie bebek oynamaması ihtimaline dayandırıyorum elbette. Çünkü çocuklar şu an bize saçma gelse de her şeyle duygusal bağlar kurabiliyorlar.

Öncelikle bu filmin bir “Hollywood filmi” çerçevesinde değerlendirmeliyiz. Bazı “entelektüeller” bunu göz ardı etmiş diye düşünüyorum. Bir sanat filmi performansı tabii ki de beklemiyoruz. Film; karakterler, görsellik, dekorasyon olarak bize hiçbir eksik göstermiyor. Fakat senaryosu ve ana fikri olarak tartışmalara açık bir film. Mesajının doğrudan olarak ana karakterlere söyletilmesini beklenen bir durum olarak görüyorum. Bu filmin mesajını alttan alttan, derinden verilmesi istenseydi yönetmeni bunu pek âlâ yapardı.

Filmin feminizm temelli bir mesajı var. Feminizmle alakalı kendi fikirlerimi söylemeden aslında şu an yaşadığımız “ataerkil” dünyamıza (filmde tam olarak söylenen tabirle) bir eleştiri diyebilirim. Filmin en başında Barbieland’de yaşayan Barbie ve Ken’ler içinse durum farklı. Hem de çok farklı çünkü bu durumun tersine dönmesi, yani kadınların dünyaya egemen olması dışında Ken’ler tam manasıyla aptal gösterilmiş. Bunun bizim dünyamızda tarihin hiçbir sayfasında kadınlar için geçerli olduğunu ya da düşünüldüğünü düşünmüyorum.

Barbie kendi başına bir marka olarak çıktığı için Ken de markası Barbie olan bir oyuncak. Yani Ken, Barbie’den türemiş. Aslında Barbie ve Ken’in dillere destan aşkının yanı sıra ben bu aşkı farklı yorumladım. Cinselliklerinin olmadığı filmde de vurgulandığından onlara bir çift değil, tıpkı anne ve çocuk ya da tanrı ve onun yarattığı kul gibi bir ilişki gözüyle bakabiliyorum. Ken, Barbie’nin yanındayken kendini değerli hisseder ve onsuz yapamaz. Zira her şeyin tek kelimeyle “mükemmel” olduğu vurgulandığı Barbieland bana cenneti hatırlatıyor, Barbie de bakire olarak bir erkek çocuğu dünyaya getiren Hz. Meryem’i.

Ken gerçek dünyada gördükleriyle at, Godfather, Albert Camus gibi itemleri alıp eve döner ve bütün Ken ve Barbie’lere öğrendiklerini aşılar ve “Kendom” modernite öncesi Avrupa’yı aratmaz. Kontrolsüzce ilerleyen bu durum savaşa dönüşür. Her ne kadar silahları tenis raketi, voleybol topu olsa da yaralananlar olduğu için gerçek bir savaş gözüyle bakıyorum. Ortalıkta Ken kalmadığını gören Barbie’ler oylama yapıp kadın yöneticilerini geri alırlar. Tıpkı 1. Ve 2. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi erkekler canlarını hiçe sayıp savaşırken kadınlar tarihe yön veriyor.

Film, her iki cinsiyete de atıflar yapmasının yanı sıra erkeklere yüklenildiğini söyleyebilirim. Filmin sonu o yüzden çoğu insanı (ben dahil) tatmin etmedi. Çünkü hikâyenin kadın tarafını doldurdular ama diğer taraf boş kaldı. Barbie değişim geçirirken Ken, değişime yeni başladı fakat bu da zaten Barbie sayesinde oldu. Bunun nedeni feminizm muhtemelen ama şu an bir şirkette kadın çalışanın olmaması imkânsız. Velev ki yok, bu cidden kimsenin umurunda değil.

Kısaca; bence film, cinsiyet kadar hassas ve herkesi ilgilendiren bir konuda kimseyi rahatsız etmeden mesajını verip bitiyor. Kadınlar, her şeyi yapamaz. Kimse, her şeyi yapamaz.

Hayrunnisa Yüncü

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski