Kafasından Geçenler
Öğrenci yurdumuzun giriş kısmındaki bankoya, kart numalarımızı yazmamız için koyulmuş bir isim listesi vardı. Buna göre, isimlerimizin karşısındaki boşluğa, kentkartlarımızın on dört haneli numaralarını yazacaktık. Ve böylece, turnikelerden geçiş için kartlarımız, sisteme kaydedilebilecekti.
Yurda giriş yaptığımda sözüne edilen isim listesini bankoda görmüştüm. Oraya gidip, kartımın numarasını ismimin karşısına yazdım. Ardından, hemen yanı başımda aynı işlemi yapmak üzere bekleyen arkadaşa, kalemi ve isim listesini devrettim. Kendisiyle, bir keresinde yemekhanedeyken konuşmuştuk. Kendini ifade etmesini bilen, ve bunu büyük bir ciddiyetle, sakin bir tavırla yapan biriydi. Suratında, mavi muşambalı bir pazar tezgahında yatan bir lüfer balığındaki ifadenin aynısı vardı. Kalemi eline aldı, isim listesini önüne çekti ve listede, adını aramaya başladı. Ben ise olduğum yerden kıpırdamıyordum. İşim bitmişti ama yine de bir yere gittiğim yoktu. Yanı başımdaki arkadaşı izliyordum. Adının yazılı olduğu satırı arıyordu. Ben de olduğum yerde dikelmeye devam ediyordum. Bana döndü, "Ne yapıyorsun?" dedi. "Seni izliyorum" dedim. Birkaç saniye sustu ve hafifçe kafasını iki yana sallayarak, "Neden?" dedi. "El yazını görmek istiyorum" dedim. Kaşlarını çattı. Düşündü. "El yazımı neden görmek istiyorsun?" dedi. "Merak ediyorum" dedim. Bu söylediğimin ona mantıklı gelmediği suratından anlaşılabiliyordu. "Neden merak ediyorsun?" dedi. Bir insana, merak ettiği şeyi neden merak ettiği sorulabilir mi? Velev ki sorduk diyelim, bunun cevabı ayaküstü verilebilir mi? "Sadece merak ediyorum işte" dedim. Yavaşça kafasını çevirdi, gerisin geri isim listesine baktı ve birkaç yaprak atladı. Ardından tekrar bana döndü ve, "Yani bu yaptığın, sence de çok tuhaf değil mi?" dedi. Düşündüm. Belki tuhaftı, bilmiyordum. Ama hayattaki diğer şeylerden daha fazla tuhaf değildi. Yani mesela yapmakta olduğum şey, bahsini ettiğim arkadaşın, saçmalamaya hiçbir ihtimal bırakmayan karakterinden daha fazla tuhaf gelmiyordu bana. Ya da neyin saçma ve neyin mantıklı olduğuna dair belirlenmiş kabuller dizisinin herkesçe benimseniyor olmasından daha fazla tuhaf gelmiyordu.
Sorduğu soruya sözlü bir cevap vermedim. Belki ufak bir dudak veya kaş göz hareketinde bulunmuş olabilirim, bilmiyorum. Fakat bu soru, şunu fark etmemin önünü açtı: Onun derdi, davranışımın tuhaflığıyla ilgili değildi, bu davranışın onda yarattığı huzursuzlukla ilgiliydi. Sırf merak ettiğim için el yazısını görmek istemem ona mantıklı gelmiyordu. Yanında durup sayfaları karıştırmasını izlememin sırf meraktan kaynaklandığına inanmıyordu. Kim bilir kafasından neler geçiyordu? El yazısını çözümlemeye çalışmamın veya kart numarasını öğrenecek olmamın sebebini kim bilir neylerde arıyordu? Bir anlığına, olabileceğimi sandığı birinin yerine koydum kendimi. Yüreğimden soğuk bir kıvılcım geçer gibi oldu. Yaptığım şey, artık bana da tuhaf gelmeye başlamıştı. Ve bir anda, aynı huzursuzluğu paylaşan iki insan olmuştuk.
Bütün varlığıma bir anda ciddi, sert bir ifade oturuvermişti. Derhal oradan ve onun yanından ayrıldım. Odama çıkmak üzere asansöre bindim. Ve aynadaki görüntüme bakıp şunu sordum kendime: Başkalarının kafasından geçtiğini sandığımız şeyler kadar bizi yalnızlığa iten ne vardır ki başka?
Ömercan Çayır