HALEPÇE KATLİAMI: ELMA KOKUSU İLE GELEN ÖLÜM - DR. CÜNEYT YARDIMCI

HALEPÇE KATLİAMI: ELMA KOKUSU İLE GELEN ÖLÜM - DR. CÜNEYT YARDIMCI


HALEPÇE KATLİAMI: ELMA KOKUSU İLE GELEN ÖLÜM

Halepçe Katliamı bundan tam 35 yıl önce hemen sınırlarımızın dibinde gerçekleşti. Bu soykırım, Saddam Hüseyin rejiminin El-Enfal adını verdiği ve sivil halka karşı yürüttüğü bir dizi operasyonun en ağırıydı. El-Enfal harekatı kapsamında kadın, çocuk, yaşlı ayrımı olmaksızın yaklaşık 182 bin kişinin katledildiği tahmin ediliyor. Tarih boyunca tüm diktatörler, yapmış oldukları katliamlara hep bir kılıf uydurmuş, taraftarları tarafından kabul edileceğine kanaat getirdikleri bir takım gerekçeler bulmuşlardır. Ve, bunlardan en elverişlisi de her daim din simsarlığı olagelmiştir. Bu alçak operasyonun ismini de Kur’an-ı Kerim’deki  El-Enfal suresine gönderme olarak seçmişler. Medine döneminde hicretin ikinci yılında Bedir Savaşı'ndan sonra inen bu surede başlıca savaş, özellikle de Bedir Savaşı sonrası elde edilen ganimetlerle, bunların kimlere ve nasıl pay edileceği konu edilmektedir. El-Enfal Arapça “ganimet” anlamına geliyor. Saddam rejimi de Halepçe Katliamı ve operasyon kapsamındaki diğer soykırımlar için kendilerince Kur’an referanslı bir alegori yapmışlar. Oysa hangi din kan, şiddet ve vahşeti önerir ki? Hele hele masum sivil halka, yaşlılara, çocuklara ve kundaktaki bebeklere dahi... 

Operasyon özellikle 1988 yılında doruğa ulaştı. El- Enfal Operasyonu kara harekatları, havadan bombalamalar, yerleşkelerin sistematik bir şekilde yıkılması, toplu zorunlu göçler, idam mangaları ve Halepçe Katliamı ile kimyasal silah kullanımı dahil her türlü insanlık dışı uygulamanın sahnelendiği bir vahşete dönüştü. Yani tam bir barbarlık…


Halepçe Katliamı İle İnsanlık Bir Kere Daha Öldü

Eğer ki dünyanın başka bir köşesinde yaşayanların acısını içimizde hissedemiyorsak, insanlığımızın bizde eksik olan kısmını sorgulamalıyız. Ne fark eder onları tanımıyor olmamız?Hiç önemi var mı onlarla hayatımızda bir kerecik bile karşılaşmamış ya da karşılaşmayacak olmamızın? Yoksa bizler sadece sevdiğimiz, bildiğimiz, tanıdığımız insanların mı acısını kendi acımız biliriz? Oysa ki; insanlığa yapılmış bir zulüm, aslında her birimize teker teker işlemiyor mu?

"Ezoterik bilgilere göre Hz. Adem bir elma uğruna cennetten kovuldu,

Ve,

Halepçe’de bir sabah niceleri tatlı bir elma kokusu peşinden cennet bahçelerine koştu..."


Halepçe Katliamı Gerçekleri

Otuz beş yıl önce, 16 Mart 1988 günü dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, modern çağın en vahşi zulümlerinden birini gerçekleştirdi: Halepçe Katliamı bebek, çocuk, yaşlı demeksizin binlerce sivilin zehirli gazla öldürülmesine sahne oldu!

O gün 5.000 kişi (gayri resmi rakamlara göre 7.000 kişi) acılar içerisinde bu hayata gözlerini yumdu. Onbinler ise yaralandı, sakatlandı veya uzun vadeli sağlık sorunları yaşadı. El-Enfal operayonları kapsamında 4500 köy ve 30 ilçe yerle bir oldu. Rejim 1800 okul, 300 hastane, 3000 cami ve 27 kiliseyi yıktı.

Elma Kokusu İle Gelen Ölüm

Elma kokusunu sever misiniz? Ya da şöyle sorayım: Elma kokusu sizi hiç yaktı mı? Oysa ki o binlerce masum sivil, duydukları “tatlı elma kokusunun” ölümlerine yaklaştıklarının işareti olduğundan habersizlerdi! Kim bilir, belki de elma tazeliğini bahar getirdi diye daha da derin solumuşlardı ölümü.

Halepçe halkı,16 Mart sabahını havada yoğun bir tatlı elma kokusu ile karşılamıştı. Ne olduğunu anlayabilmek için sokaklara döküldüler; En meraklılar da çocuklardı şüphesiz. Çıktıklarında gördüler ki herkes aynı merak ve heyecanla dışarı atmış kendisini. Etrafta bu güzel(!) tatlı elma kokusunun kaynağını aramaya başladılar. Gittikçe şiddetlendi bu anlam veremedikleri koku.  Dışarıda koku arttıkça, derilerinde de yanma hissettiler. Yanma şiddetlenmeye başladı, gittikçe daha da şiddetlendi. Bir süre sonra derileri morarmaya ve büzüşmeye başladı. Kendilerini can havliyle suya attıklarında ise o masum bedenleri acılar içerisinde kavrulmuştu. Sanki asit dolu bir havuza girmişçesine… Çünkü, suya temas ile şiddetlenirdi kimyasal silahın yakıcı etkisi. Nereden bilebilirlerdi ki bu kahpe tuzağı? Artık ölmüşlerdi, ölümün nereden geldiğini anlayamadan. Yanarak ölmüşlerdi, üstelik ateşsiz ve dumansızdı bu yanma.

Çığlıklarla… Bağırışlarla… Haykırışlarla… Bir avuç kül oluvermişlerdi aniden, ne olduğunu anlamaya bile fırsat bulamadan… 

Çoğunluğu bebek ve çocuk olmak üzere binlerce masum sivil, ölümün nereden geldiğini anlayamadan,

Dünyanın gözü önünde,

Saddam’ın modern dünyadan satın aldığı kimyasal silahlarla,

Sessiz sedasız teslim etmişlerdi bedenlerini sonsuzluğa…

Sorsanız “kötü amaçla kullanılacağını, bunları yapabileceğini bilmiyorduk” derler.

Sanki Saddam’ın o elma kokulu hardal gazını zirai ilaçlama amaçlı kullanacağını zannediyorlarmışcasına! 

Ateş yanmadan,
Bedenlerinde duman tütmeden
Diri diri yanarak ölmüştü binlercesi.
Oysa asıl ölen İNSANLIKTI!

Ne İlk, Ne Son Soykırım

İlk değildi Halepçe Katliamı, 

Ne yazık ki son da olmayacaktı…

Amerika kıtasında Kızılderililer,

Afrika’da zenciler,

Avustralya’da Aborjinler,

2. Dünya Savaşında Yahudiler,

Çin’de Uygur Türkleri,

Filistin,

Ruanda,

Srebrenitsa,

Hocalı…

Hangi birini sayalım ki?

Bu katliamlarda ölen milyonlar değildi aslında; 

Ölen bizlerdik, 

Hepimizin içindeki insan parçasıydı yok olan.

Dr. Cüneyt Yardımcı


Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski