MİTOLOJİDE HAYVAN MOTİFİ: DOĞU VE BATI ÖRNEKLERİ - AZZE DENİZ AKŞAR

MİTOLOJİDE HAYVAN MOTİFİ: DOĞU VE BATI ÖRNEKLERİ - AZZE DENİZ AKŞAR


Mitolojide Hayvan Motifi: Doğu ve Batı Örnekleri

ÖZ

İnsanlık tarihinde dini düşüncenin gösterdiği temel gelişim evreleri zoomorfizm ve antropomorfizm olarak kabul edilmiştir. İnsanlar önceleri vahşi hayvanları kendinden güçlü bulmuş, onlara karşı savunmasız hissetmişler ve totem oluşturdukları kimi hayvanların ruhlarına tapmışlardır. Zoomorfik evre, sfenks dönemi (yarı hayvan-yarı insan tanrılar evresi) son olarak tanrıların tamamen insan olduğu antropomorfik evrelerden geçen insanlar, ilk başta hayvanları tanrı kabul ederlerken, zaman içinde kendini tanrı kabul etmeye başlamışlardır. Bu evre insanların mutlak üstünlüklerini gösterdikleri bir dönem olmuştur. Antropomorfik evrede tanrılar gerek duyduklarına istedikleri hayvan şekline de dönüşebilmektedirler.

Zoomorfik evrede hayvanları tanrı olarak kabul eden insanlar coğrafi, ekonomik ve sosyal koşullar gereği daha çok memeli hayvanlardan mitolojik motifler oluşturmuşlardır. Memeli hayvanların yanında balıklar,  sürüngenler, kanatlılar da mitolojik motiflerin konusu olmuştur. Hatta düşleri sınır tanımayan insanlık var olmayan, doğaüstü güçlere sahip mitolojik hayvanları da yaratmıştır. Bu çalışmada insanlık tarihinin tek tanrıcı dinler aşamasına kadar doğu ve batı mitolojilerinde hayvan motifinin serüveni incelenmiştir. Doğu ve Batı mitolojisinin zenginliği göz önüne alınarak bir Doğu-Batı mitolojisi tanımı ve karşılaştırması ortaya koyma kaygısı taşımamaktadır.  Araştırmada doğu ve batı mitolojilerinde yer edinen hayvan motifi örnekleri üzerinden, insan düşünce tarihinde hayvanın yeri ve insan-hayvan ilişkilerini anlaşılması adına asgari bir fikir verme amaçlanmıştır.              

Anahtar sözcükler: Mitoloji, Zoomorfizm, Antropomorfizm, Düşünce tarihi, Din, Tanrı, Totem, Hayvan Motifi, Mitolojik Hayvanlar, Memeli Hayvanlar.

İnsanlık tarihinde tanrı inancı tarih öncesi döneme kadar gitmektedir. Tanrı inancı zoomorfik,  sfenks ve antroporformik evre olmak üzere üç evreden geçerek şekillenmiştir. Tanrı inancı insanların kendinden daha üstün gördükleri hayvanları tanrı görmeleri ile başlamıştır. Zoomorfik tanrı inancını anlayabilmek adına insanın hayvan ile ilişkisinin tarihine bakmak gerekmektedir. Paleotik ve Mezolotik çağlarda yaban hayvanları ve yaban bitkilerini yiyerek besin ihtiyaçlarını gideren insanlar, Neolitik çağ ile birlikte üretici ve yerleşik bir yaşama geçmişlerdir. Hayvanların evcilleştirilmesi ile birlikte hayvanların artık sadece etini yemekle kalmayarak, tarım başta olmak üzere çeşitli yaşamsal faaliyetlerinde hayvan gücünden yaralanmıştır. Büyük memeli hayvanların süt ve süt ürünleri elde ederek besin üretiminde çeşitliliği arttırdıkları gibi onların dışkılarından elde edilen gübreler ile tarım üretiminde verimliliği de arttırmışlardır. M.Ö 4000‘lere gelindiğinde özellikle inekler, atlar, mandalar, bali sığırı, yak melezleri gibi büyük memeli hayvanlar saban çekerek daha öncesinde ekime elverişli olmayan toprakları insanların işlemesini kolaylaştırmışlardır. Özetle neolitik ve kalkolitik dönem insanın hayvan ile ilişkisinin kayda değer bir biçimde sıklaştığı bir dönemdir. İnsanın hayvan ile ilişkisini incelerken tarih öncesi devirlere ve yazının icadından öncesine kadar dayandığından duvar resimleri ve heykeller gibi maddi kültür ögelerine bakmamız gerekmektedir.

Araştırmada insanların hayvanlar ile ilişkisini incelerken uygarlık tarihini ele alan kaynaklara başvurulmuştur . Çeşitli kültürlere ait maddi kültür ögeleri ve mitolojik inançları incelenirken türkçe çeviri ve  ingilizce kaynaklara başvurulmuştur.

Evcilleştirilmiş arı, sığır, köpek ve at








Eski Mısır’da hayvancılık ve tarım sahneleri




          
        Narmer Paleti, Royal Ontario Müzesi, Kanada
    

Özellikle Antik Mısır’da hayvan figürüne rastladığımız  ve tanrı inancının gelişimini gözlemlediğimiz çeşitli eserlere rastlanmaktadır. Bu ögeler çoğu zaman belirsiz bağlamlarda ve ortamlarda bulunmaktadır. Totem inanışı ile hayvanların ruhlarına tapınılmasına dair Antik Mısır’da çeşitli arkeolojik kalıntılara rastlanmaktadır. Antik Mısır’ın ilk bulunan arkeolojik kayıtlarında tanrıların evrenin görünüşlerini temsil eden inek ve doğan gibi hayvan tanrılar olduğu görülmektedir. Bu tanrıların insanın eylemi ve yaşamı üzerinde bir güç sahibi olduğuna inanılmaktadır. Ritüel amaçlı kullanıldığı anlaşılan yerlere gömülü  köpek, ceylan, sığır ve koç  gibi havaların anıtları olduğu düşünülen veya hayvanların da insanlardaki gibi saygı gösterilmesi gereken ruhları olduğuna dair kapılar oluşturan hayvan figürlerine rastlanmaktadır. Kesin bir veri olmamakla birlikte ve eğer sadece bir kabinenin toteminden ibaret değil ise bu figürlerin Mısırlılar tanrı inancında hayvanın yerine dair bir fikir oluşturabilmektedir. Tanrının hayvan biçiminde olma fikri Mısır’da Hanedanlık Öncesi dönemin sonunda hayvanların tam anlamı ile bir insan gibi hareket etmesi ile gösterilmiştir. Narmer Paleti(MÖ. 3000) Mısırlılar ’da hayvan tanrı inancını incelemek açısından güzel bir örnek olacaktır. Paletin ön yüzünde  doğan elinde bir esir tutmaktadır. Arka yüzünde ise kentin surlarını yıkarak bir düşmanı çiğneyen boğa bulunmaktadır.

Uzun boyunlu serpopardlar (yılan-leoparlar) da betimlenmektedir ve bu  sahnelerin üstünde, her iki tarafta manda-başlı bir tanrının iki görsel imgesi durmaktadır.  Burada da insan ve hayvan özelliklerinin birleştirildi, yarı insan yarı hayvan tanrı örneğini gördüğümüzü söylemek mümkündür. Mısır örneğinde de görüleceği gibi insanlık hayvanın gücü karşısında savunmasız hissettiği dönemlerde onun ruhunu da kutsal sayarken ,hayvanın gücünden faydalanarak ona hükmetmeye başlaması ile birlikte önce yarı insan-yarı hayvan tanrılara ve zaman içerisinde tamamen insan tanrılara inanmaya başlamışlardır.

Asurluların sanat formu olarak kabul edilen portal heykeller çift yönlü kabartmalardır. M.Ö 7. ve 8. Yüzyıllardır ait bu kabartmalarda insan başlı boğalar veya aslanların  kemerli kapıları süslediği veya yan yana, dik açılardan birbirine bakar şekilde konumlandırıldığı görülmektedir.


İnsan başlı kanatlı boğa

Nineveh yakınlarındaki Dur Sharrukin'deki saray kapısından insan başlı kanatlı boğa, koruyucu figür; Louvre'da.

Asur dönemi kabartmalarında Asur krallarının, askeri seferlerindeki ara zamanlarda avlanma ve kovalamaca sahneleri de gözlemlenmektedir.

"Ölen Dişi Aslan", Kuzey Asurbanipal Sarayı'ndan bir kaymaktaşı duvar kabartmasının detayı, Nineve, Asur dönemi, c. 650 M.Ö. _ British Museum'da.

Çeşitli tanrı inanışları ve avlanma sahnelerinin yani sıra pek çok kültürde kaynakların kurban edildiği dini amaçlı ritüellere rastlanmaktadır. Bu ritüellerde kabartmalara ve duvar resimlerine konu olmuşlardır.



Kurban verme ayinleri kişinin veya toplumun  tanrılar ile ilişkisini kurması ve iyileştirmesi amacıyla nesne veya hayvanın tanrıya adanması ile gerçekleşmektedir. Bu ayinlere Eski Mezopotamya dahil olmak üzere pek çok kültürde hayvanların topluca katledilmesi şeklinde rastlanmaktadır.


Mezopotamya’da insanın yaradılış gereği tanrıların maddi ihtiyaçlarını karşılama zorunluluğu vardır. Bu nedenle tanrıların iştahını açma amaçlı hayvanların kurban edildiği düşünülmektedir.

Tarih öncesi ve erken tarihi tapınaklarda yapılan arkeolojik kazılarda çok sayıda balık kemiğine rastlanmıştır. Mezopotamya ve Yakın Doğu mezarlarındaki bu kalıntılar muhtemelen ölen kişinin arda kalan yiyeceklerini temsil etmektedir.

Sümer mezarlarında ise, atlar, öküzler, arabalara koşulan hayvanlar, cenaze törenlerinin büyük bir parçası olmuştur. Bu hayvanların öldükten sonra da vefat etmiş kimsenin hizmetini sürdürmesi amacı taşıdıkları düşünülmektedir.

    



Mezopotamya’da dini ritüellere bağlı olarak hayvanların kurban edildiğine çeşitli dini mekanlarda rastlanmaktadır. Örneğin, Kalhu (Modern Nimrud) yapılan kazılarda, ceylan veya başkaca bir hayvanın, bir kraliyet binasının zemini altında gömülü olarak bulunmuştur. Neo Asur dönemindeki kraliyet avcıları bu kurban etme ayinlerine saygı duymuşlardır. Örneğin, Kral Assurbanipal (M.Ö. 668 – M.Ö.16) dönemine ait  saray kabartmalarında katledilen aslanlara ait figürlerden bu çıkarım yapılabilmektedir.

Mezopotamya da kurban etme olarak da görebileceğimiz yakma ritüelleri bulunmaktadır. Ritüelde  katledilen kurbanlar, ateş tanrıları Gibil ve Nusku tarafından tanrılara iletilmektedir.


Tarih boyunca insanlar hayvanlar ile bir biçimde ilişki kurmuş, onlara farklı değer ve anlamlar yüklemişlerdir. Araştırmanın bu bölümünde seçilmiş hayvan örnekleri üzerinden hayvanların mitolojik bir figür olma serüveni farklı kültürler ve bağlamlar üzerinden incelenecektir.



At: M.Ö 4000’lerde evcilleştirildiği tahmin edilen atlar pek çok kültürde önemli bir yere sahip olmuşlardır. Hükümdarların, savaşçıların, tanrıların yanlarında yer almışlar, kimi zaman binek hayvanı olarak kullanılmış kimi zaman tanrılar ve hükümdarlar için kurban edilmişler kimi zamansa kendileri için insanlar kurban edilmiştir. Sadık bir dost olması, insanın hayatını büyük ölçüde kolaylaştırması, erken tarihlerde evcilleştirilmiş olması gibi faktörler insanlar ile atların ilişkisini kuvvetli kılmıştır. Atlar özellikle Yunan ve Türk mitolojilerinde önemli bir yere sahiptir.




Yunan Mitolojisinde Atlar

Yunan Tanrıları arasında Zeus’un kardeşi Posedion, Denizlerin tanrısı olarak bilinmektedir. Roma mitolojisinde adı Neptün'dür. Posedion Atinalılara büyük bir bağış yapmak istemektedir. Bir gün elindeki çatal biçimindeki asasını yere sağlamıştır ve toprak yarılarak içinden kişneyen ve şahlanan bir at çıkmıştır. Posedion arabasını dalgaların üzerinden çekmekte olan altın yeleli atları beslemektedir. Yunanlılar ilk atın Deniz tanrısı tarafından yaratıldığına inanmışlardır. Bu inanış sebebiyle tanrı Posedion’a kayalıkların tepesinden denize atılarak atların kurban edilmesi geleneği oluşmuştur.

Denizlerdeki dalgaların atları ile imgelenmesinde Yunan mitolojisindeki at figürünün bir bağlantısı olduğu da düşünülebilir.

Posedion ’un at biçiminde, insan ayakları olan ve denizi simgeleyen mavi yeleleri olan, konuşabilen ve oldukça hızlı koşan Arion adında bir oğlu vardır. Posedioun’un kendisinden saklanmak için at kılığına girmiş toprak tanrıçası Demeter ile çiftleşmesi ile dünyaya gelmiştir. Yunan mitolojisinde yine önemli bir figür olmuş kanatlı at Pegasus vardır. Pegasus, Medusa’nın  kafası kesildikten sonra toprağa akan kandan oluşmuştur.

Bunların yanı sıra Yunan mitolojisinde özel bir yeri olan Centaur’lar vardır. Centaurlar yarı insan -yarı at biçimindeki varlıklardır.

Karınlarına kadar olan gövdeleri insan, karınlarının arkası ve bu bölgenin altında kalan kısımları at biçimindedir. Yeleleri ve kuyrukları olan bu at adamlar, dağlar ve ormanlarda yaşayıp ,çiğ et yemektedirler. Genellikle yabani bir yapıları vardır ve azgınlardır. Centaurlar at ile binicinin çiftleşmesi ile oluşmuşlardır. Bu at adamlar arasından önemli bir yere sahip olan Chirion (Kherion), hastaları iyileştirmesi ile ün kazanmıştır  ve hekimliğin kurucularından sayılmaktadır. Kherion, Khronos ile Philyaranın birlikteliğinden doğmuştur. Kimi inanışa göre eşini kıskançlığından korkan Khronos ata dönüşmüş, kimi inanışa göre Khranos ‘tanımı saklanmak için Phliyara at biçimine dönüşmüş ve at ile insanın çiftleşmesi ile bir sentor olarak Kherion oluşmuştur. Kherion hekimliğe dair bilgilerini daha doğmadan Apollon ‘da edinmiş, AsklepiusHerkül ve Aşil (Achilles) gibi yunan mitolojinde önemli yere sahip figürleri yetiştirmiştir.

Akhiellus, Kherion’dan öğrendiği hekimlik bilgilerini Troya Savaşı sırasında yaralılar üzerinde uygulamıştır. Akhiellus atları da çok sevmektedir. Pedasos, Balios ve Khantos adında üç tane ölümsüz atı vardır. Khantos’a çok bağlıdır ve onunla savaşlara katılır. Khantos bir gün dile gelip efendisine yakında öleceğini söylemiştir.

Diamedes ülkesine gelen yabancıları atlarına yem olarak yedirten bir Trakya kralıdır. Yunanlıların ünlü kahramanı Herakles, Diamedes’i kendi atlarına yem ederek öldürür ve bu bu vahşi uygulamayı sonlandırır.

Hint Mitolojisinde Tanrılar ve Atlar


Hint mitolojisindeki tanrıların arabalarını atların çektiği görülmektedir. Hint tanrıçaları arasından Soma aynı zaman da Chandra olarak da bilinen ay tanrısıdır. İki at tarafından çekilen gökse bir arabası bulunmaktadır . Binek hayvanı ise bir kartaldır. Surya Hint mitolojisinde güneş tanrısıdır. Etaşa denilen tek bir at veya Haritah denilen yedi hızlı at tarafından çekilen bir arabası vardır.

Hititler’ de At ve Mitoloji



Hititler ’in Anadolu’da atı evcilleştiren ilk  kavim olduğu bilinmektedir. Hitit kanunlarında atların korunması ve sağlığı konusunda diğer eskiçağ toplumlarına göre ilerici yasalar bulunmaktadır. Mitolojilerinde ise Hintlilerde olduğu gibi atı bir binek hayvanı olarak görmüşler daha ötesine geçmemişlerdir. Örneğin: Hitit döneminde Anadolu’daki birçok kentte kültü bulunmakta olan Pirwa at sırtında tasvir edilen Hatti kökenli bir tanrıdır. 
Orta Avrupa'daki kavimlerin birçoğu atları tanrının gözde hayvanı olarak görmüş ve onları koruma altına almışlardır.

Türk Kavimlerinde Atlar

Atlar, Asya Türklerindir destanlarında yer almış, onlar için önemli bir yere sahip olmuşlardır. 12 Hayvanlar Türk Takvimi’nde bir totem olarak 7. Yıla atların adı verilmiştir. Moğollar atın gökten indiğine inanmışlardır. Yakut Türklerinin bir inancına göre ise kahramanların atları Güneş Alemi’nden gelmektedir. Bazı Türk boyları atların ‘Aspatı’ adında bir tanrısı olduğuna inanılmaktadır. Bunların dışında  Kaf dağının ardındaki  Süt Gölü’nde kanatlı ve kürekle atların yaşadığına inanılmaktadır. İnanışa göre Hızır ölüme çare ararken bu atları görmüş fakat yakalayamamıştır. Süt Gölü’ne şarap dökerek atları sarhoş eder ve bir çiftini yakalayarak kanatlarını koparır. Hızır, bu atları çiftleştirerek at neslinin türemesini sağlamaktadır. Bir efsaneye göre cins Atlar tanrılar ile ejdarhalardan türemiştir. Bir başka efsanede ise mağarada bulunan tanrıların atları ile kısrakların çiftleşmesi ile cins atlar türemişlerdir.  Bu efsanelerden ,Türk kavimlerinin ata büyük bir ilgisinin olduğu ve cins atların nasıl türediğini anlamaya çalıştıkları ve çeşitli mitolojik inançlar geliştirdikleri görülmektedir.

Moğol kahinler tanrılarla konuşmak için bir boz ata binerek göğe çıkmaktadır. Şamanlar göğe çıkarlarken ‘Peru’ adı verilen atları kullanmışlardır. Bu atların görünmez alemlerde gelerek kötülükleri sezebildiği ve dost ile düşmanı tanıdığına inanılmıştır. Bu atlar kahramanların yardımcısı ve silah arkadaşı olmuşlardır. Bir başka 
Moğol inancına göre atlar üzerindeki kahramanı cehenneme götürüp geri getirmişlerdir.

Kedi: Kedilerin evcilleştirilmesine dair ilk izlere Yakın Doğu’da rastlanıldığı düşünülmüştür de , Antik Mısır'ın betimlemeleri kedi figürleri açısından büyük bir zenginliğe sahiptir.

Antik Mısır’da Kedi ve Mitoloji

Kedi Başlı Tanrıça

            Kedi Mumyası Örneği, Mısır        

Antik Mısır’da rastlanılan kedi figürlerinizi zenginliği özellikle Yeni Krallık döneminde (M.Ö. 1570 – 1070 )  önemli bir seviyeye gelmiştir .Antik Mısır’daki kedi tasvirlerinin en önemlileri bugünkü İskenderiye’de keşfedilen bir tapınakta bulunmaktadır. Kedi formunda heykel ve figürlerle dolu  tapınağın, tanrıça Bastet’e adandığı ve M.Ö. 246-221 yılları arasında Kral Ptolemy III tarafından inşa edildiği düşünülmektedir. Kediler Antik Mısır’da tanrı ve tanrıçalar ile özdeşleştirilmiş, toplumda önem verdikleri diğer canlılar gibi mumyalanmışlardır. Antik Mısırlıların inanışına göre ölümden sonra da Kedilerin insanlarla ilişkisi devam etmektedir.. Latince ismi Felis Silvestris Libyca olan bir Afrika vahşi kedisi Hierakonpolis’teki yaklaşık 5.700 yıllık bir Mısır mezarındaki insan kemiklerinin yanında cenin pozisyonunda bulunmuştur.          

Kedi İskeleti, Hierakonpolis, Mısır

Antik Mısır’da  Güneş Tanrısı Ra, öfkelendiği ve suçlarından dolayı cezalandırmak istediği insanlar için  Aslan başlı kızıl Sekhmet'i göndererek onları dize getirmek istemiştir. Sekhmet çok vahşi bir hal almış ve  aşırıya kaçarak  bir intikam arzusu içinde hareket etmiştir. Ra hata yaptığını düşünerek, Sekhmet’i sakinleştirmek istemiştir. Kan arzulayan Sekhmet’e  onu uyutacak kırmızı bir bira vererek sakinleşip unutmuş ve sonunda barışçıl  bir kediye dönüşmesini sağlamıştır. Washington’da bulunan Arthur M. Sackler Galeri’de açılmış ‘Kutsal Kediler: Mısır’ın Antik Kedileri’ adlı sergide MÖ 3000’ler ile Yeni Krallık Dönemi arasına tarihlenen Sekhmet’in büstü bulunmaktadır. Bu büst, III. Amenhotep tarafından yaptırılan yüzlerce sanat eserinden bir tanesidir. İncelediğimiz maddi kültürlerden de yola çıkarak Mısırlılar kedilere takmaktan çok tanrısallık ile Kedilerin davranışları arasında bağlantı kurmuşlar ve mitolojilerinde kediye önemli bir yer atfettikleri düşünülebilmektedir.  


 

Brooklyn Müzesi, Charles Edwin Wilbour Fund


Antik Roma’da Kedi 


Kedi Mozaiği, House Of The Faun, Pompeii

Antik Roma kültüründe evcil kediler bağımsız, otonom ve avcı özelliklerde betimlenmiştir. M.Ö. 2. yüzyılda Pompeii’de inşa edilen Faun Evi mozaikleri, dönemin kedilerinin gündelik yaşamından izler taşımaktadır. Antik Roma kültüründe kedi figürü az da olsa mozaiklerde yer edilmişse de, daha çok avcılık özellikleri ile Roma kültüründe önem bulmuştur.

Çin'de Kedi ve Mitoloji


Şakayık Ağacı Altında Bir Kedi, Sung Hanedanı, Tayvan Ulusal Saray Müzesi


Bir başka kültür olarak Çin’e Kedilerin Mö. 200’lerde Romalı tüccarlar tarafından getirildiği düşünülmektedir. Çin mitolojisinde de kedi figürü tanrısal inanışlarda yerini bulmuştur. Antik Mısır’daki tanrıça Bastet gibi, Çin mitolojisinde de tanrı ve tanrıçalar kedi formunda betimlenmiş, imparatorlara kediler sunulmuştur. 10-13. Yüzyıl arası Sung Hanedanı dönemi yapılan  çalışmalar incelendiğinde o dönem kedilere çok değer verildiği düşünülmektedir. Bu çalışmalarda kedilerin bir haneye ait olduklarını gösteren kırmızı bir kumaş parçası taşıdıkları gözlemlenmektedir.

Yılan: Yılan deri değiştirmesi sebebiyle ölümsüzlüğü sembolize ettiği düşünülmüştür. Kimi kültürlerde yılan kutsal olarak kabul edilmiştir ve Tanrı olarak görülmüştür. İlk çağlarda yılan kültüne sıklıkla rastlanmaktadır. Toprak altında yaşamakta olan yılanların ölmüş hatalarla ilişkisi bulunduğuna ve bu ataların ruhlarını taşıdığına dair bir inanç da bulunmaktadır. Yılanın genellikle yeryüzü ve yer altının simgesi olarak görüldüğü gözlemlenmiştir. Amerika yerlilerinin bir inancına göre yılan yer altındaki bütün güçlere sahiptir. Topraktan yaratılan tüm varlıkların yılan biçiminde olduğu düşüncesine de Yunan mitolojisinde rastlanmaktadır. Halihazırda bazı ilkel topluluklarda yılan kültü devam etmektedir. Dünyada ağaç köklerinin arasında yaşayan yılanın su tanrısı olduğuna da inanılmaktadır. Afrika yerlilerinin en yaygın totemleri arasında yine yılan vardır. Asası iki yılana sarılı halde bulunan Hermes örneğinde de görüleceği gibi Yunanlılar yılanların şifa verici tanrılarla ilişki kurduklarını düşünmüşler ve evlerinde yılan beslemişlerdir. Budizm inancında da benzer bir inanış görülmektedir. Bu da öyküsüne göre, Buda insan başlı bir yılan olan Naga’ya dönüşmüştür. Naga formunda iken, hastalık ya da kıtlıktan zarar gören insanlara yardım etmiştir. Deri değiştirmesi yeniden doğum olarak kabul edilmiştir.

Mitolojilerde yılanın daima devleştiği görülmektedir. Etiler, Sümerler ve diğer Anadolu uygarlıklarında bir dev yılan öyküsüne rastlanmaktadır. Mezopotamya'da ünlü Gılgamış Destanı'nda yılanın özel bir yeri olduğu görülmüştür. Destanda, Gılgamış'ın elindeki gençlik ve yaşam veren otu yiyerek gömleğini değiştiren bir yılan anlatılmaktadır. Babil tanrılarından marduk'un devlerle savaşırken yanında yılanların olduğu bilinmektedir. Aslan başlı bir yılan olup ateşi simgeleyen Mithra adlı bir tanrıya, Anadolu İran Hindistan ve Mezopotamya’yı kapsayan geniş bir coğrafyada inanılmaktadır. Mitra resimlerde Güneş ile birlikte görülmektedir. Mithra inancında yılan hayat ağacını ve hastaları iyileştirmesini bilen ilahi gücü simgelemektedir.

Yunan Mitolojisinde Yılan



Yunan mitolojisinde yılana dair pek çok öykü bulunmaktadır. Günümüzde de tıp ve eczacılığın da simgeleri olan yılanın tarihçesini anlamak adına bu öyküler önem taşımaktadır. Tanrı Apollon, tek kahinin kendisi olarak kalması için Delphoi Tapınağı'nda yaşanan ve kehanetlerde bulunan toprak ana Garia’nın oğlu dev piton (Python) yılanını öldürmüştür. Dev piton yılanı içinden Dumanlar çıkan mağaranın üstüne kurulan üç ayaklı bir sehpa üzerinde oturmaktadır. Bir başka mite göre Tanrı Apollon bir kral kızı ile birlikte olmak için bir yılana dönüşmüştür. Bu sırada herakles Hydra adındaki yılan ejderi ortadan kaldırmıştır. Herakles Pirene(Pyrene) adlı bir kızı da baştan çıkarmıştır. Heraklesten bir yılan doğuran genç kız utanç duyarak dağlara kaçmış ve bu dağlar günümüzde de kızın adı ile anılmaktadır. Daha doğmadan önce Tanrı Apollon’dan hekimlik becerisini öğrenen Centaur’un (at adam) Mario'nun akilus ve Aesculap adında çok yetenekli 2 öğrencisi bulunmaktadır. Akhiellus Kherion’dan öğrendiği hekimlik bilgilerini Troya savaşındaki yaralıları tedavi etmekte kullanırken diğer öğrencisi Aesculap ise bir süre sonra Tıp tanrısı olmuş ve onun adına tapınak tapınaklar kurulmuştur. Tıp  tanrısı Aesculap, üzerine yılan sarılı bir asayı elinde tutarken betimlenen mektedir Bu betimlemede yılan, insanları besleyip iyileştiren bitki ve ağaçları yetiştiren toprağı, yeraltını, yeryüzünü ve sık sık deri değiştirmesi nedeniyle gençliği , dirilişi ve yaşama gücünü simgelemektedir. İşte bu sebeplerle bir süre sonra yılan hekimliklerinin sembolü haline gelmiştir.

Mısır Mitolojisi’nde Yılan 



Antik Mısır mitolojisinde aşağı Mısır krallığında hayvan tanrı olarak kobra yılanıdır. Mısır'da kozmogoni (evrendoğum) ile ilgili 4 yılan vardır Bunlar ‘Uçurum ,Karanlık, Görünmez ve Su’dur. Yine Mısırlıların inancına göre Apophis evrenin çevresinde bulunan kozmik bir yılandır. Apofis’in yırtıcı gücünden korunmak için dinsel ayinler yapılmaktadır. Çünkü apophis kesinlikle tam olarak öldürülemez düşüncesi vardır. Mısır inancında en önemli ve esaslı rol Güneş’indir. Horus, güneşi simgeleyen bir tanrıdır. Kardeş Eset ile ettikleri bir kavgada Horus’un bir gözü çıkar ve Horus çıkan gözünün yerine Ureaus adlı bir yılanı takmıştır. Bu yılan daha sonraları firavunların egemenliğini simgelemiştir. Antik Mısır'da yılanlara önem verilmiş, ölen yılanlar tapınaklara gömülmüştür.



 İran-Pers Mitolojisi’nde Yılan




İran -Pers  mitolojisinde  yer alan Şahmerân  Efsanesi, Türk, Kürt, İran coğrafyalarında  farklı versiyonları ile yer bulmuştur. Şahmeran yarı insan yarı yılan formunda bir figürdür. Mitolojide kadının yılansı ve yılanlı temsill edildiği pek çok örnek bulunmaktadır. Şahmerân miti, yılanın bilgelik kadar şeytansı bir güç ve şifa verme yetisi taşıdığı düşüncesinin bir yansımasıdır. Şahmeran Efsanesi, Anadolu’da halklarının uzun yıllar dillerinde olmuştur. Efsaneye göre amansız bir hastalığa yakalanan kralın ,derdinin dermanı yalnızca Şahmeran’ın etinin kaynatarak yemesiydi. Şahmeran’ın âşık olduğu genci tuzağa düşürerek kralın isteğini yerine getirmek için harekete geçen vezirin amacı  çok farklıdır .Vezir, şahmeranın etini yiyip dünyanın bütün sırlarına erişmeyi arzulamaktadır. Fakat ne kral ne de vezir amacına ulaşamamıştır. Şahmeran’ın şifalı kısmı olan başı yerine zehirli kısmı olan kuyruğunu yiyen vezir ölmüştür. Şahmeranın başını ısıran Tahmasb ise dünyanın tüm sırlarına hâkim “lokman hekim” olarak bir başka mite dönüşmüştür. Burada dünyanın bütün sırlarına hâkim bir varlığın sırlarına erme çabası insanlığın  ölümsüzlük  isteği, “ab-ı hayat” suyunu bulma merakı yatmaktadır. Yılanın tılsımlı olduğu inancı da, Şahmeran mitine bakıldığında görülmektedir.

Mitolojide Hayvan Motifi Üzerine

İnsanlık tarihinde din düşüncesinin en önemli evrelerinden biri olan zoomorfizm döneminde İnsanlar hayvan içinde tanrılara tapmış veya tanrılarını hayvan biçiminde düşünmüşlerdir. Izomorfizm evresinde İnsanlar pek çok memeli hayvan, sürüngen ,balık ve kanatlı hayvanları tanrı olarak atfetmiş veya onların biçiminde tanrılara inanmışlardır. Bununla birlikte. kendi hayal gücü zenginlikleri ile mitolojik hayvanları da yaratmışlardır. Bu evrede insanlar sadece yırtıcı ve  güçlü hayvanları değil sevimli ve güçsüz hayvanları da tanrı olarak kabul etmişlerdir. İlerleyen zamanla birlikte, uygarlık geliştikçe doğayı ve hayvanları kontrol etme isteği ile hayvanları daha yakından tanıyan ve evcilleştiren insanlar bir süre sonra tanrılarını yarı insan yarı hayvan olarak belirlemişlerdir. Son olarak ise tamamen insan biçiminde tanrılar tasarlanmıştır ve antropomorfizm evresine geçmişlerdir. Antropoformik evrede, insanların hayvanlara karşı mutlak üstünlüklerini gösterdikleri, gerek gördükleri taktirde istedikleri hayvanların biçimine bürünebildikleri bir inanış görülmektedir. Sürüngen balık kanatlı hayvanların günlük yaşamda insanlar ile ilişkileri ve olaylardan daha çok düşsel olaylarda olmalarının, toplumsal yaşamda memeli hayvanlara oranla daha az ilişki  kurmaları ve daha az öneme sahip oluşları ile ilgili olabileceği düşünülmektedir. İnsanlar hayvanlar ile kurdukları ilişki düzeyine göre efsanelerinde mitolojik figürler de hayvanlara yer ve değer vermişlerdir. Bu çalışmada mitolojiye konu olan hayvanların daha çok memeli sürüngen balık kanatlı hayvanların öne çıkan ilgi çekici özelliklerinin bir sentezi ve tümüyle insan düşüncesinin bir ürünü oldukları görülmektedir. Mitolojide hayvan Figürü incelemelerinin, ileride yapılacak veteriner hekimlik tarihi ve tıp tarihi içerisindeki imgeler ve tarihçileri üzerine çalışmalarda faydalı olacağı düşünülebilir.

Azê Deniz Akşar






Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski