DÜNYANIN EN ÖLÜMCÜL VİRÜSÜ?
"Dünya tarihinde görülmüş en ölümcül virüs hangisidir?
Muhtemelen akıllara ilk gelen cevap "Kara Ölüm"
olarak nitelendirilen 14.yy. Bubonik Vebasıdır. “Kara Ölüm”e kurban giden insan sayısı ile
ilgili tarih boyunca çok geniş değer aralıklarında sayılar atanmıştır. 50
milyondan 400 milyona kadar çıkıyor bu değerler. Aslında bu değerin ne kadar büyük olduğunun
bir önemi yok çünkü dünyanın en ölümcül virüsü olabilmesi için sabit bir oran
yapılması gerekiyor. Ölen insan sayısı /
enfekte olan insan sayısı. Bu oran, virüsün öldürücülüğünü belirleyen orandır.
Örneğin 100.000 insana bulaşıp; 10.000 insanın ölümüne sebep
olan bir virüse yakalanmak %10 ölümle sonuçlanır. Kara Veba'nın kaç kişiye
bulaştığı tam olarak bilinmiyor ve ayrıca kaç kişinin de öldüğü meçhul bu
yüzden Kara Veba veri yetersizliğinden eleniyor.
Ondan sonra ise Birinci Dünya Savaşı'nın en ateşli zamanında
gündeme atom bombası gibi düşen İspanyol Gribi geliyor. Zamanın kaynakları 50 milyon ile 100 milyon
arasında insanın öldüğünü belirtiyor. Lakin
literatürdeki adı H1N1 (Domuz Gribi) olan bu virüs de en ölümcül virüs olamıyor
çünkü bunda da veri yetersizliği ve ayrıca gribal bir enfeksiyon olduğu için
bağışıklığı bulunmayanlar kadar bağışıklığı bulunanlar da var olduğu için bu
virüs de eleniyor.
Şimdi gelelim HIV/AIDS virüsüne. Kesinlikle yolda görseniz
selam vermek istemeyeceğiniz türden biridir. Vücuda giren sıradan virüslerin aksine bu
virüs, bağışıklık hücrelerinde çoğalmayı seçer. Bunu şöyle açıklayalım:
Bir ülkeyi ele geçirmek istiyorsunuz. Düz mantık yaparsanız,
gidip ilk önce halkı örgütlersiniz. Böylece en kalabalık kısmı kendi tarafınıza
çekmiş olursunuz. Ama hükümetin
silahlı-bombalı ordusu var? Halk dayanamaz, elbet yenilirsiniz. İlk başa dönelim.
Gidip halkı değil de orduyu ele geçiriyorsunuz. Onu istediğiniz gibi
kullanırsınız, isterseniz yok edersiniz. Karşınızda size tehdit oluşturacak bir
etmen kalmamıştır, başardınız, bravo! İşte HIV virüsünüz yaptığı şey de tam
olarak bu. Vücudun savunma sistemi olan bağışıklık hücrelerinde çoğalarak
onları parçalıyor. Ama bu virüs bile
başka bir vücuda kolayca geçemiyor. Ancak cinsel yolla geçebilir. Bu yüzden
oldukça tehlikeli olsa da bir vücutta bulunabilir ve buna ek olarak ilaçlar ile
kontrol altına alınabilir.
Şimdi! Gelelim şampiyona. Hiç Ebola'yı duydunuz mu?
Muhtemelen duysanız bile umurunuzda olmazdı fakat inanın bana
az önce bahsettiğimiz virüslerin hiçbiri bu arkadaşın eline su dökemez. Ebola virüs ilk olarak 1976'da korkunç bir
dizi cinayetin araştırılması esnasında keşfedildi.
Vücutlarındaki tüm deliklerden kanlar fışkırarak ölen
insanlar dünya ile arasındaki tek bağı rahibi olan küçük bir köy için korkunç
bir durumdu. Virüsün kaynağı olan hayvan
tam olarak günümüzde dahi bilinmiyor. Her
20 yılda bir tekrarlıyor ve binlerce insanın ölümüne sebep oluyor.
En tehlikeli Ebola türü %90 ölümcüllüğe sahip. 1976, 1996 ve 2014'ten sonra Ebola en son
2020'de sona erdi. 1996'daki salgında
Güney Afrika; 1977'de ise Kongo'daki tüm ebola hastalarının öldüğü biliniyor. Bulaşma
riski cinsel yolla olduğu için pek bulaşıcı değil fakat kısa kuluçka döneminden
sonra en ufak belirtiler ortaya çıkar çıkmaz kişi için ölüm neredeyse kesin
oluyor.
Veba, iğrenç ve kokulu yaralar oluşturuyordu. İspanyol Gribi
boğazdaki kalın iltihap ile nefes yolunu tıkıyordu. HIV, bağışıklık sistemini
imha edip gerisini vücudumuzdaki trilyonlarca ufak mikroorganizmaya
bırakıyordu. Ebola ise vücudu içerden çürüttükten sonra kan yoluyla vücuttan
çıkıp en yakın konakçıya ilerliyor.
Toplam ebola kurbanı sayısı 30 bin bile değil fakat bulaşan
kişi sayısı da bundan fazla değil.
Size bu tartışmalı konuda özet ve sade bilgiler verdik.
Keyifli okumalar.
-KAYNAKÇA-
https://www.who.int/en/news-room/fact-sheets/detail/ebola-virus-disease