WESTBLOOD KARANLIĞININ YAZITLARI: BARUTUN TENE MEYLİ - EYMEN TAPAR

WESTBLOOD KARANLIĞININ YAZITLARI: BARUTUN TENE MEYLİ - EYMEN TAPAR


WESTBLOOD KARANLIĞININ YAZITLARI: BARUTUN TENE MEYLİ

  Waldemart Eastad dürüst bir adamdır. Ak sütü kara sütten ayıran bir yiğittir. Eli kandan çıkmaz, kanı elsiz kalmaz. Yine biliyorsunuz ki kara bulutlar üzerimizden inmiyordu, kadınlarımız üzgündü. Narin kıyafetlerine ve minik, hassas kadınsı ellerine hüzün çökmüştü. O günün akşamında sabahı görmeyecek birçok varlık vardı: Woodwoodlu askerler. Bunlar artık bir canlı değildi çünkü büyük ihtimalle çoğunun yaşam senedi dolmuştu bile. 

   Bizler 7 kişiyiz: Neptün, Satürn, Jüpiter aramızdan seçilenler ve gökte dönmek üzere kilitlenenler -kendi yetenek ve güzelliklerine hapsedilip yetenek ve güzelliğin nimetlerinden mahrum bırakılanlar ve Kulak Kiri, Ayak Tırnağı ve Onun En Yakın Arkadaşı ve ardından Burun Salyası. Woodwood'lu askerler güzel türkü söyler, iyi dans ederler. Çeviktirler ancak akılsızdırlar, unutulmaz bir tikleri vardır. Ellerinin başparmağı belirli saatlerde sürekli olarak ileri aşağı doğru hareket eder, bu onların bir ritüelidir ve ara sıra da bunu bir taşa sürterek yaparlar. Kulak Kiri, Ayak Salyası, Onun En Yakın Arkadaşı, Burun Salyası değersizdirler ancak özgürdürler. Kabul edilmiş serserilerdir onlar, serserilikleri artık ahlaklıdır yani serserilik değildir. 

  Üzerimize kara bulutlar daha çok çöküyor bizse burada tatava yapıyoruz. Kimsenin yiyemeyeceği bir laf salatasını yapmak için uygun değil konumumuz, çünkü yarın kaderimizin seyrini çizecek belki de sadece seyredecek bir savaş var, laf salatalarının hayalini kurdurup onları yedirmeyen politaktukacılardan değiliz. Politaktukacılar en aşağılıklarımızdır, bizlere alttan alta laf sokar. Ancak biz de öyle tutarsız bir halkmışız ki senelerdir en tepemizdeler. Piramidin en tepesine koyduk onları, neyini aşağılayacağız? Bunları babam söylemedi. Biyolojik babam söylemedi, akıl babam söylemiş olabilir. Ben bir arayışım, kimilerine göre sapkın kimilerine göre tehlikeli ve dışlanmış. Kimin ne olup olmadığına güç karar verecek. Hırgürsinantlar babalarını tanrı yaparmış çok eskilerden, belki de benim babam akıl olabilir o zaman, bak bu da eskiyeceklerden. Eski tarihimiz biraz gariptir. Ulu bir konseyde yazılmadığını kim söyledi size? 

  Tiyatro sahnelerinde toplu katliamlar, anüs kılları elbiselerinden sarkacak kadar uzayarak helak olanlar, çalgı ve çenginin kulakları ettiği felç, ilişkinin hızı sırasında parçalanan organlarla kana bulanan yatak odaları ve bedenler ve evler ve sokaklar... Bu eski tarihimiz biraz garipti, gariplikler sapkınlıklarla buluşunca ortaya dâhiliğin yenilmezliği gibi bir sanrı çıktı ki sapkınlar kendi odaklandıkları şeylerle zulmün boyutunu daha da arttırdı. Uyuyan tanrı uyandı ve helâk zorunlu oldu. Hayır, tanrı uyumamıştı. Tanrı pusuya yatmıştı. Hayır, tanrı pusuya yatmamıştı. İyilerden ve tutarlı olanlardan bir gelişimi bekliyordu. Hayır, tanrı bir gelişimi beklemiyordu. Bir şeylerin zorunlu kılmasını şekillendirerek şekillendiriyordu. Tanrımız iyidir, iyilik varsa tanrı da vardır. Tanrı varsa iyilik vardıra kefil olmak daha zor çünkü öncesinde sanırım iyiliği hissettim, tanrıyı değil. Hayır, bunlara katılmıyorum.

-Büyülü Bir Seromoni

Westblood karanlığında ortak rüyalar görülür. Halkın tümü belirli gecelerde rüyalar görür. Hepsi rüyalarda mahşerleştirilir, kimilerine unutamayacakları ağız kokulu rüyalar kimilerinde unutmamak isteseler de hatırlayamayacağı güzel kokulu rüyalar görünür.
 
Ben de nasibimi alıyorum rüyalardan. İçimde sakladığım hayaller ve istekler, uygunluğa ve gerçekliğe ihanet; gerçeklik ve uygunluk tarafından gönderildi. İçimdekiler  gerçekliğe ihanet, deliliğe övgü. Burası zihnin artıklarının aktığı nehir ve damar. Dünyanın damarları atıyor nehirlerde harıl harıl. Bir ortam hayal edin.
 
Akıyor düşünceler karşıtı ve ilişki kurduğuyla. Adım adım soyutlaşmaya başlıyor somut şeyler, Platon'un mağaraları mağarayken sürekli olarak inanılması gereken mağara düşüncesine dönüşüyor. Gözünüzle gördükleriniz bir bir soyutlaşıp sanallaşıyor ya gözünüzle gördüğünüze inanmanızın gerek olduğunu fısıldıyor gözleriniz. Biz de dağın taşın altını oyarak düşünmeye çalışıyoruz.
 
Bir ortam düşünün, kapsamlı ve uzlaşmış.
 
Kaygan ve akışkan, kötü kokmayan ve kayganlığı baş döndürücü ancak tehlikeli olmayan bir hayal. Kaygan, akışkan, akıyor, nabız gibi atıyor. Anlamsız olacak kadar anlam çıkarılabilir, anlamayan kadar ilgisiz bir rüya.
 
Sesler geliyor. Odanın tavanı konuşuyor. Bu geceki rüyam pembe, kararımsı bir pembe. Ses geliyor, ses konuşuyor ve ses kendini dinletiyor. Dinlememem gibi bir olasılık yok.
 
-Yaz yaz içinde kalmasın :) Ses gülümsüyor. Gülümsedi ve yollar açıldı, artık birbirimize daha çok fırsat ve taviz veriyoruz demek ki -gülümsemiştik ya.
 
Sese ancak sesle yanıt verebileceğimi düşünüyorum, neyle anlaştığımı bilmiyorum.  Doğrusu, düşünmüyorum ya burası bir rüya.
 
-Ehz, bizim evimiz de beşgen bir yapı. Beş direğinde bir meşale, her meşalede bir tanrı her tanrıda da bir güç tılsımı..
 
Şaka ya şaka, vallahi şaka. Bu yazdıklarımın bütünen bir yalan

Bir ortam düşünün, kimse rezil etmiyor birbirini. Ben de öyle bir rüyadayım. Eminim kaderimden ve kendimden. Çünkü bu rüyadan ben sorumlu değilim, aslında bu düşüncelerim öyle değil, çünkü rüyayı görüp hissettiğim sırada odaklanıyordum rüyaya ciddiyetle.
 
Odaklanıyordum rüyaya, ödül ve ceza var işin ucunda. Uyarıldım ödül ve cezaya. Odaklanıyordum rüyaya sanki sonunda bir şey elde edebilecekmişim gibi.
 
Kaygan, akışkan, nabzı atıyor ve hızlı; zevkler gibi. Zevkler de kaygan, akışkan ve hızlı; ancak nabızları atmıyor. Atan nabız sizin nabzınız, zevkin işine yarayan ve zevklenenin işine yarayan. Aldığın para senden çok parayı güçlendirecek muhtemelen, almaktaki amacın paraysa eğer. Rüyayı bitirmem gerek, daha fazla dayanamayacağım.
 
Bu rüyanın üslubu sıkıcı ve yayvan, sanki bir şeyler anlatıyor gibi. Özgürlük gibi ayrıca, devam ettikçe bağlandığını hissettiriyor -değişmez olarak.
 
-Hikaye yazıyordum, oradan.
-Hm... Güç tılsımı. Ne ki bunlar? Niye evde.
-Ehz, bizim evimizde beşgen bir yapı. Beş direğinde bir meşale, her meşalede bir tanrı her tanrıda da bir güç tılsımı..
 
Şaka ya şaka, vallahi şaka. Bu yazdıklarımın bütünen bir yalan. Benim uyumam gerek, Sabbahi tarikatının bu gecelik ritüeli bitti.
 
- Tarikatlar uyumaz
 - 5 güç tılsımı sabah, akşam, öğlen, ikindi ve yatsı.
- Hm... Yatsı da bitti. Nedir ritüelleriniz? Yatsı da bitti
 
- Mistik raporlar bunlar, çok derin bir istihbarattan geliyor.
- Woaw
- Çevreyi temizlemek ve çevreyi temiz tutmayanları temizlemek
- Kaynağını bizimle de paylaşır mısın? Oww, sakin ol. Korktum. Yarın kellem gider mi acaba?
 
Düşünceleri düşünün, zevkle daha az alakalı. Zevklerin diktesi, baskısı ve bunaklığından uzak. Çünkü düşünceler kararlı ve değişmemek konusunda olgulardan daha güçlü bir değişiklik yok. Aldatıcılığı ve kurgusu en sağlam olan işte.
 
Dört başlı bir odadayız. Sağ tablonun üzerinden engerek meditasyon yapıyor. Sağ tablonun biraz üzerinde bir kapı var, kapı meşe ağacından yapılmış. Güzellikle kapısı gibi. Kapının üzerinde bir ayna var, önce kendinize bakıyorsunuz ve sonra geçiyorsunuz kapıdan. Odanın, yönünü açıklayamadığım, koordinatlarını vereceğim 4,139/sağ bakış açısı, bir eski takıntılar var. Odada böcekler dolaşıyor. Sağ başparmağımın üzerinden ayakları jiletli bir hamam böceği geçiyor. Başparmağımın sert tarafı önce terliyor.
 
Tükürmüş alçak! Salyasını bırakmış, kaygan kaygan kesiyor başparmağımı yayvan yayvan. Ayağımın sert kısmını zorladı. Önce boynumdaki kasları ve damarları sıktım, sonra çenemi ve eş zamanlı olarak da yüzümdeki yanakları ve alnımdaki kırışıklıkları odaklanmış olarak sıktım. Pis böcek! Hemen ezeceğim onu. Hayır bu bir metafor, temsili bir düşünce değil. Şu an sadece zihnimi uyaran sinirlerden patlatacak ve beynime giden kan akış hızına zarar verecek baskıdan kurtarmak istiyorum. Alçak böcek!
 
Tamam, bu bir rüya ama bu kadarı da fazla ama! Terli terli kesiyorlar başparmağımı. Jileti o kadar keskin ve tırtıklı ki öncelikle bir sıcaklık sonrasında rahatsız edici bir acı hissediyorum. Kesilen yarık birbirine değiyor. Üzerimde ölü 2 parça var. Üzerimde ölümü taşıyorum. Korktum, uyarıldım. Ne yapacağımı bilemeden şok eseri kaçmaya çalışıyorum. İrkildim ve hemen geriye attım kendi–
 
Kafasını sertçe pencerenin keskin kenarına çarptı. Gözleri buğulandı ve tekrardan korktu, "ölüyor muyum acaba" diye içinden geçirdi. Aklı o sırada onu tikledi "hani ölmek istediğin anlar, al onları hatırla", "ölsen de ölmesen de ben akılım, akılsızlığı ararım düzeltmek için", "bak, bazı akıllar vardır. rahatsızlığı akılsızlık olarak varsaymıştır, ancak gel gör ki bunlar kendilerine yalanlar atıyor ve kendilerini geçiştirip kendilerini kandırıyor"
 
-"sen kandırmadın mı hiç sevdiğin bir kızla veya erkekle tanışmak istediğin vakit. sevdiğin şey ulaşılmazdı ve senin ondan değer alman için ulaşılmaz olmalıydı. kendini sevdiğin şeye karşı değersiz hissettin ya ondan
 
dolayı ona muhtaç olduğunu sanıyorsun ona ulaşmak istiyorsun–
 
Rüyanın bitmesine son 10 saniye.
 
10
 
9
 
8
 
7
 
...ona ulaşmak istiyorsun sonra ona ulaşmayı zor bulduğun için sınırları zorluyorsun yalanlar atıyorsun sonra sınırları neden zorladığın ve zorlaman gerekip gerekmediğini düşünüyor–
 
6
 
5
 
-sun ya sen"
 
YETEEEER, YETEEEERRRRRR. ANLAYAMIYORUM SENİ, DİNLEYEMİYORUM, ODAKLANAMIYORUM
 
Rüyanın bitmesine son 4 saniye. Rüya kapıları kapanacak, lütfen çıkışa ulaşınız.
 
 
-HAYIR, HAYIR!! HAYIIIRRR!
 
Lütfen rüyada mahsur kalmamak için hemen çıkışlara yönelin. Kapılar bir daha açılmayacak.
 
-Bana yardım eder misin? diye sordum. Rüyada beraber bulunduğumuz kişiye.
 
Ama yoktu. Kaybolmuştu.
 
Fark ettiyseniz daha öncesinde de var olmamıştı, bir sesten ibaretti. Zihnim yaşadığı rahatsızlık ve acıda onun kişiliğinin var olduğuna inanmış olabilir.
 
Böylelikle ona kendim inandım ve sonrasında kendim inanmadım. Onu var ve yok etti zihnim. İşte olgular benden uzakta bense onlara yakınlaşıyorum belki de onlar varlar ancak onları kendimde var ediyorum.
 
O sırada yanımda yatağa bağlı yaşayan yatalık bir ihtiyar belirdi. Meğersem sürekli yanımdaymış da ben kafamı çevirdiğimde onu fark ettim. Hemen sol tarafımdaydı. Kafamı keskin tarafına çarptığım pencere de hemen yanındaydı. İhtiyarın sidik torbasının bağı kopmuştu. Sidiği etrafa saçılmış ve çarpıntının etkisinden dolayı olacak altına etmişti.
 
Yayılan koku şok ediciydi ancak hiç de rahatsız
 
olmamaya çalıştım. Bu durum büyük ihtimalle geçecek ve rahatsız olmak ihtiyarı rahatsız etmekten başka bir şeye neden olmayacak.
 
Evet, tahmin ettiğim gibi. İhtiyar ölüyor. Ağzının sol tarafı beyazımsı bir köpükle, burnunun alt tarafı yeşilimsi bir sümükle, alnının şah damarı kırmızı keskini kanla kaplıydı.
 
Ancak bir şeyler daha vardı. İhtiyarın masasında sigara ve alkol var. Telefonu açık, telefonunda müstehcen bir dizi sahnesi açık. Yatağının yanında nargile var. İhtiyarın elinde kola var, ölüm döşeğinde kola içiyor. Sigara izmaritleri yatağın sağına soluna dökülmüş. Yatak bezinin üzerinde kurumuş döl parçaları var. Bu ıhtiyar kendi sefahetiyle ölüyor.
 
İhtiyarın bana seslenmesiyle dikkatim ona yöneliyor. Aceleyle:
 
-Bana hemen kağıt ve kalem ver.
 
Bulamıyorum.
 
-...
 
Tiz, babamı andıracak bir sesle bütün gücüyle bağırıyor.
 
- Cebinde! Cebinde. Öğh, öğh! Öksürüğü ölüm kokuyor.
 
 
Kâğıt ve kalemi hemen cebimden çıkarıyorum.
 
- Sana iki önemli şey söyleyeceğim. Önemli olduğunu belirtmezsem buna dikkat etmezsin ve önemini anlayamazsın. Bunu da belirtmem gerek. Zamanım doldu, birini söyleyeceğim diğerini yazacağım.
 
Ne diyordu bu ya? Söyleyeceğine yapsaydın ya, ama olaylar böyle gelişmezdi doğru.
 
O önemli şeyi söylüyor.
 
Söyledikten sonra öldü. Kâğıda yazamıyor tabii, kağıt ve kaleme yazamıyor. Ölüyor. Söylediği şey de şuydu:
 
-Bütün azgınları azgınlıklarından kurtar.
 
Sonradan anımsıyor. Onun sesini ve kanlar ardındaki yüzünü hatırladım. Hatırladım ve çağrıştırdım; o ihtiyar, babamdı.
 
 
 2-Bulutlar Şatosunda Işık Perdeleniyor
 
İhtiyar bunu söyledi. Bir anda boşluğa düştük sanki. Sanki eğlendik ve güldük. Eğlendik ve güldük ve bunları yaparken de odaklandık, hissettik, ciddiyetini yaşadık, değerini kavradık, gereksiz ve verimsizleştirmedik, aşırılaştırmaya benzemedik çoğu zaman.
 
 
O sesler diner mi? Devam ediyorlar.
 
 
-Medeniyet adı altında saçma sapan özgürlük fantezilerini bırak, Akıl'a inan! Kültürel yol göstericiniz duygusal bir sanattan ibaret, sanatsa verdiği his ve çekicilikten ibarettir. Sizin inancınıza göre eğer siz psikopat, suçlu ve sapkın olsaydınız; psikopatlık, suçluluk ve sapkınlığı doğrular ve desteklerdiniz. Tabiki de ahlaksızlığınızı desteklediğiniz. Kaçın ahlaksızlar! Kaçın akıldan, açıklamak ve düşünmek sizin neyinize kendi ahlaksızlığınız ve akılsızlığınızda!
Sanırım rüyam ağırlaşıyor. Halüsinasyonlar birbiriyle çatışıyor. Ses hâlâ gelmeye devam ediyor
 
 
-Hangi ritüel bu, yatsı ritüeli mi?
 
-Westhood bölgesinde idareciler kızgındır. Burada asla onların seni anlayamayacağı bir çizgi. Haritanın ötesini asla göremeyeceksin seni kaderinden mahrum kalmaya azletmiş yaşam suçlusu.
 
-Ben ne diyorum :D
- Kellen beş parasız, içinde düşünceler yok. Bedenin daha çok iş görür gibi.
 
- Alın, köleniz yapın beni!
- Biz bütün kölelerimize bu sloganı söyleriz
- Hangi slogan?
 
Sesler birbirine karışıyor. Kaygan ve rahatsız edici olmayan bir zemin. Kaygan, yumuşak, kolay, isabetli, hızlı ve ciddi.
 
Sesler birbiri ardında, ben hangisiyle konuşuyorum? Hangisine cevap veriyorum.
 
Allah'ın görünmez kameraları her yerdedir, aklın görünmez bağlantıları her yerdedir.
 
 - Günün sonunda da özgür idarecilik tiyatrosu oynarlar
Alın, köleniz yapın beni. Sloganı. Alın. Satın alın.
- Güzel.
- Özgür iradecilik*, pardon... Zikir bazen ağırlaşıyor da.
 
- Özgür idare ne? Westhood neresi? Özgür irade*
 
- Özgür idare, özgür iradenin oluşturucusu. Ne yazık ki kendisi o kadar özgür değil ancak dürüst, özgür irade kadar yalancı ve kaçkın değil.
- Sizin ritüelleriniz ve kapsamınız nedir?
- Öğretmenleri sallandırmak, yöneticilere bal yedirmek
- Biraz daha açabilir misiniz? Öğrencilerin derilerine klavyelerle yüzmek mi?
- Açmamıza gerek yok, herkese istediğini veriyoruz.
- Beynine mi veriyorsunuz herkesin istediklerini.
- Zevkiyle bütünleşmek isteyene zevkini tanıtıyoruz. Beyinleri toz. Püf ve küf.
- Nasıl?
- Üflemek yeter.
- Bedenin yöneticisidir beyin
- Ne derlerse onu anlıyoruz. (Sözleri ve zevkleri için)
- Hm...
- Aklımız zamanında zulüm gördü. Merhamet adı altında. Bu da bizi aşırılaştırdı
- Ne konuda?
- Artık obezler yok, artık yaşam tembel değil. Çok yaşasın wes.. pardon.. zikir biraz ağır geliyor.. da..
- :)
- Yaşamak ne biliyor musun?
- Nedir?
- Senin bilmediğin halde yaşadığın şeydir.
- Ne gibi?
- Hislerin ve onların ölümü gibi.
- Yaşamının bu olduğunu sanmam. Yaşamak demek... Bilemedim :D Bilmediğim şeylermiş demek
- Sanrıların da yaşamın kadar değersiz ahbap.
- Zikir biraz seni ağırlaştırmalı.
- Zikredelim o zaman.
- Evet karşıma geç ve tekrarla.
- Tamamdır.
- "Senin ben olduğum kadar kendim kendim"
- Senin ben olduğum kadar kendim kendim
- "Kendim, kendim, kendim, kendim"
 - Kendim, kendim, kendim, kendim.
- "Ben değilim, ben değilim, ben değil miyim"
- Ben değilim, ben değilim, ben değil miyim "?"
- Şimdi sana bir görev vereceğim
- Zikirle alakalı mı?
- Göreve sadece tabi ol. Fazla soru sormak hakkın değil, beynini etiketlemen gerek.
- Yapmam
- Aferin, teyzemin yetiştirdiği gibi yetişiyorsun.
- Beni de o yetiştirdi.
- Sana benzemek ne hoş. Ortak yanlarımızın olması diyelim.
- Hmm.
- Teyzem bunu duysa.
- Özelliklerine mi vakıfım yoksa? Öldürür mü?
- Ağzına fırçayla şekil verir
- Daha renkli yapar diye ümit ediyorum.
- Salyaların deterjan olur.
- Oww.
- Dilin de temizlik bezi.
- Sen beni, ben de seni tanımıyorum.
- Sözlerinle etrafı kirlettiğin dilin. Şimdi de yerleri temizlesin. Ahbap... görevimi yarıda bıraktın. Hani yapacaktın?
- Peki, devam et. Oluruna o zaman bakarız.
- Görevini layıkıyla yerine getireceğine yemin ediyor musun? Böbreklerin adına
- Görevim ne?
- ..., yemin etmek.
- Neye?
- Görevine. Ve onu yapacağına.
- O zaman 2 görev almış oluyorum. Bu adaletsizlik.
- Sanırım kapıdan girerken sayıları ve adaleti unutman gerektiğin hatırlatılmadı sana.
- Evet.
- Sorun yok, zaten hatırlatılmıyor. Kural gereği.
- :)
- Görevini veriyorum. Ya görevin ya da canın.
- Ver bakayım da henüz yemin etmedim.
- Seni pis tarikatçı evimden hemen def ol. Görevin.
- Ben senden ne aldım ki canımı alıyorsun?
- Zikirlerim.
- Onu sen verdin, ben almadım.
- Neden kafa buluyorsun onlarla? Ben küçük bir çocuğum. Kimseye zarar vermedim. Verdim mi acaba?
- Verseydin yaşamazdın.
- Teyzemin adına yemin olsun, baydı artık bu saçmalık. Teyzemin adet kanı üzerine yemin ederim yeter artık sembolizm.
- Yeter mi...?
- Ben artık çocuk doğurmak istemiyorum. Evet ya. Sıktı la. İşte yazı yazıyordum
- Şuan hangi dille konuşuyorsun?
- Tarikatçının dili mi yoksa masum çocuğun mu?
- Doğrularla yalanların sınırda savaş verdiği dili.
- O zaman devam et. Kolay gelsin, ilginç bir yazıya benziyor. Konuştuklarımızın bu hikayedeki yeri ne?
 - Bu hikâyenin kendisi olması.
- Peki senaryoya katkıları ne?
- Hikayenin hikaye olmasını sağlamak için...
-  ...
- Sağ ol. Araklayıp katıklayacağım. Rüyadan uyanmam gerek
- Ssakın.
- Gerçek, gerçek dediğin nedir ki... Onun bunun şunun yalanları değil mi
- Eğer ki rüyam. Aç kaldığımda beni uyandıracak kadar, uykuya doyduğumda yataktan kaldıracak kadar acizse, bitsin gitsin.
- Haklısın.
- Benim gerçeği aradığımı kim söyledi?
- Alem tarafından istenmiyorsun.
- Önce yalanlardan uzaklaşabilmem gerek
- O zaman o sınırda savaşmaya devam et.
- Ben savaşçı değilim artık.  Öldüm ve ruh oldum. Hayaletim. Beynim bedenimde özgürleşti. Simülasyondan bir bilgisayardım sonrasında.
- Hikayeye katkın ne olacak ruhken?
- Öncesinde de korkuyla takıldım. Sık sık küçük çocukların yanındayım. Cızırdarlar beni hissedince, sonra uyandıkları vakit benim adıma ülkeler, medeniyetler ve tanrılar kurarlar. Uyumak için tekrardan.
- Bu çok kötü.
- Kötü olan şey hissettiğin vakit kötüdür.
- Ne sen simülasyonsun ne de başkası uyunulması gerektiğini düşündüğü alemdedir.
- ...Hissettiğini kaydettiğin vakit. Simülasyonu bir aleme, diğerini bir aleme eki ne oldu bahsettiğin aleme?
- Tek alem vardır, o da biyolojik sürecin aktif olduğu alemdir. Uyumak diye bir şey yoktur, ölüm vardır. Yok oluş...
- Ha ha.
- :D
- Bence çoğu düşünceye karşı gülmek gerekir. Ancak birçoğuna karşı da gülmemek.
 
Gece vakti. Uyandım. Bitmiş olmakta olan gündeki gecede geçmiş olan gündüzün hatıraları çökmüş gecenin ağırlığına.
 
Hiç kimse yok köyde. Bakkalda kamera yok. Camide kamera yok. Evlerin pencereleri yol üzerinde ve güvenliksiz. Herkes birbirini tanıdığını ve güvendiğini düşünüyor, onca dedikodu ve gizli işler de bu güvenin ahlaklı ortamıyla ilişkili.
 
Biz uyuyoruz. Sivrisinekler ve arılar gelmesin. Cibinliğin altında. Cibinlik bulandırmış tavanı. Köyün sessizliği. Dağlara yasladık yalnızlığımızı. Bir acil durum olsa acil yardımın gelmesi saatler sürer. Yol kötü. Köyün siyaseti ve medeniyeti uzak. Buraya gelenlerin akrabaları uzak diyarlardan görmüşlük, kültür ve bilinç getirmiş.
 
Köyün o sessizliğinde eşekler bir anda yüksek sesle anırıyor. Eşekler anırıyor.
 
Evin diğer tarafına asla gitmek istemem. Küçük küçük cız, böcek, çekirge, radyo bildirim sinyalleri gibi sürekli bildirim sinyalleri geliyor.
 
Oluşturdunuz mu zihninizde köyü? Şimdi de sıra köyün genel havasında. Rüzgâr esiyor. Sanki rüzgar cinlerin ulaşım aracı. Rüzgârın esmesi eşyaları sessizliği bozmak üzere harekete geçirebilir. Asla tek başınıza evin diğer ve karanlık ucuna gitmek istemezsiniz. Anneniz böyle öğretti ve siz de böyle öğrenmek istediniz.
 
O karanlığa gittiniz vakit o belirsizlikte bir anda öldürülebilirsiniz. Öldürülüp cesediniz köyün bir dağ tarafına atılır. Yollar güvenlik kamerasız kanıtların ulaşılması zor ve en önemlisi ihanetin bedeli geri dönemeyecek kadar ağır. Kimse haber vermese kimse sizi sormaya ve kurtarmaya gelmez mi? İşte böyle şeylerden de dolayı doğada bazı şeylere muhtaç olmalıyız. Annenin çocuğa olan sevgisi gibi -çoğu zaman. Muhtaç oldukça değerlenir çoğu şey, muhtaç ve gerekli oldukça. Yöneticileriniz de anlıyor bunları.
 
Kemikleriniz bir sır gibi, anlatılmayacak bir hikaye gibi yerde yok olurken, kimsenin umrunda değilken yöneticiler bunu sadece izler. Bütün bir yaşamınızın yöneticilerinizin ve büyüklerinizin ilgisizliğine gider. Bir süre sonra sorumluluk ve zorunluluk onlarda da oluşur ve bundan rahatsız olurlarsa sizi de dışlayıp rahatsız edebilirler.
 
Annem ve babam uyuyor. Ben de ayaktayım. Kapı alt katta. Merdivenle iniliyor. Sertçe kapı çarpıldı. Annem korktu.
 
-Bizim kapımız mıydı o?
 
Kapıya baktık. Bizim değildi. Mutfak penceresi açıktı. Oda karanlıktı. Serin bir hava esiyordu.
 
Eşekler anırıyor.
 
Biraz uyuduk.
 
Silah sesi. Barut. Çok yüksek bir ses, ansızın yakaladı. Kalbim hareket geçti. Bir anda ortada kaldım. Bir şeyler yapmalıyım. Büyüklere sığınmalı, küçükleri sığındırmalıyım. Çevreme daha da yakınlaştırdı barutun yüksek sesi. Ailem, ailem, çevrem, arkadaşlarım, ülkem, kültürüm, evrimim, anlamlarım, düşüncelerim...
 
Evde 2 silah patladı. Kafama poşet geçirildi. Son gördüğüm şey, bir eşek suratıydı. Bayıltıldım.
 
Annem ve babamı bir daha göremedim. Kültürü ve heybetiyle köyümüz yıkılıyordu. Ten rengi arasında, kumlu vadisiyle uzun uzun tefekkür ettiğim dağlar ve ziyaret ettiğim mağaralar bir daha görünmedi.
 
Bir kağnıda götürülüyorum. Köyüm, şehrim alev topları içerisinde yakılıyor. İşte savaşın ufak bir selamı. Ah! Savaşın kararttığı hayatlar, ağlattığı insanlar. Kanlar içinde bıraktığı insanlar ve geçtiği dalgası ve aldatılarıyla heybeti ve şerefsizliğiyle adalet, insan adaleti... ve insan düşünceleri, ve insan amaçları.
 
Terk ediyorum şehri bir at arabasında. Yanımda erkek askerler var. Yüzlerini siyahla ve metalle örtmüşler. Ceplerinde yöneticiler tarafından kontrollendirilmiş elektriksel uyuşturucu ve uyumlulaştırıcı kitler var.
 
- Neden götürüyorsunuz beni?
 
- Seni değil, zihnini götürüyoruz. Zihnine ihtiyacımız var. Zihnini götürürken bedenin geliyor.
 
- Sadece yazılarımı alsaydınız.
 
- Daha fazla düşünce ve daha fazla yazıya ihtiyacım var.
 
Evet, sanırım bu bir beyin göçü. Kimse tüketip artıklar döken bir şeyi kabul eder mi? İlk olarak farklı bir değerin olacak demek ki, daha güçlü. Ah! Siz amaçsızlar. Nasıl da zulüm ettiniz aynılık altına hapsederek değeri muhtaç olduğunuz yönden farklı, değerli olmayanlara.
 
Katil olan amaçsızlığınız ve amaçsızlığınızı kabul eden sizsiniz.
 
Eskilerden öğretileri zihnim anımsayıp düşünüyor.
 
Anlayışlılar, sanırım. Umarım taciz edilmem, ben bir kadınım.

Eymen Tapar

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski