Marjinal Hümanizma: Entelektüel Mafya
Biz üç kişiydik: Mafya eniştem, babam ve ben. Yaşama açılan üç ayrı pencere. Telefon çaldı, bu babamın telefonuydu. Mafya eniştem hazır olduğunu söyledi. Hazırım, ne de ihtişamlı bir kelime. Bunca karmaşaya mı hazırdı? Günün hava durumuna mı yoksa tarihin ilerleyişine aldanıp yeni bir gün olarak gözüken ama monotonluktan başka hiçbir şey ifade etmeyen bir güne mi hazırdı? Babam ve ben arabaya bindik. Sıcak bir esinti ve radyoda hep aynı tarz şarkılar. Kısa bir yolculuk ardından eniştemin evine vardık. Ve resmi selamlaşma törenimiz başladı. Koltuk değiştirerek selamlaşıyoruz. Ön koltuktan kalkıp arka koltuğa geçtim bu hoş geldin demekti. Babam sürücü koltuğundan kalkıp yan koltuğa geçti. Mafya eniştem de sürücü koltuğuna geçerek selamlaşma törenine son noktayı koydu. Bir u dönüşü ve artık ikinci yolculuğumuz başladı. Ansızın ara sokaklara girmeye başladık. Bir takım sokakları aştıktan sonra eniştem arabayı sağa çekti. Kapıları açtık, heyecanlı adımlarla indik. Birden kendimizi taziyenin ortasında bulduk. Yaşlı amcalar, çocuklar, çaycı… Birer birer, bir düzen içinde herkes el sıkıştı. Mafya eniştem sandalyeleri gösterdi oturalım hadi gibisinden bir işaret yaparak. Babam gölgeye geçmeyi önerdi. Gölgedeki sandalyelere oturduk. Sehpalarımıza üç çay bıraktılar. Üç çay, üç farklı yudum. Bir adam sandalyesini çekti, enişteme yakın bir yere geçti.Mafya Eniştem:
Başınız sağ olsun.
Taziyedeki Adam:
Dostlar sağ olsun. Gençtiler, kaderlerinde varmış.
Mafya Eniştem:
Hayatın neler getireceği bilinmez, işte düzen bu. Kim
bilirdi ki İran’da baba oğul beraber vefat edeceklerini.
Taziyedeki Adam:
Kim bilirdi İran’da yüzerken yaşamlarının sonlanacağını.
Bir takım sohbetler
sonrası mafya eniştem ayaklandı, veda törenine geçtik tekrardan herkes
selamlaşıyordu. Yukarıdan bir gözetmen el sıkışmaları takip edermiş ve atlanan
selamlaşmalardaki şahıslar zincire vurulacak gibi birer birer selamlaşıyorduk
yine. Selamlaşma bitti. Arabaya bindik. Üç insan, üç ayrı araba kapısı açış
tarzı. Çarşıya doğru yola koyulduk. Arabayı bir otoparka bıraktıktan sonra
tekrardan kapıları açıyorduk. Üç karakter, üç ayrı araba kapısı itiş ve kapatış
tarzı. Güne yaya devam ediyorduk. Bir ATM’de durduk babam işlem gerçekleştirmek
üzere tuşlara tıklıyordu. Arkadan bir ses yükseldi:
-Hoooo, nasılsınız nasılsınız?
Mafya eniştem hemen şahsına münhasır insanı barışla halkın
adıyla kucaklayan yegane tavrıyla döndü ve cevapladı:
-Merhaba, merhaba! İyiyiz, siz nasılsınız?
-İyiyim sağ olun, oğlunuz size benziyormuş maşallah.
-Oğlum değil yeğenim. (Toplumu önemseyen babacan bir
gülüşle.)
-Gözler benziyor, çok iyisiniz. Bir ara yanıma uğra çayımı
iç sohbet ederiz.
-Tabii tabii teşekkür ederim, kendine iyi bak.
-Hoşça kal başkanım.
Adam yamuk adımlarla yanımızdan uzaklaştı. Eniştem döndü
kahkaha attı ve dilinden şu sözler döküldü:
-Şerefsize bak! Bu adam nüfusçu eskiden bizim işleri
hallederdi. Tavırlarından belli zaten götü başı ayrı oynuyor pezevengin. Tabii
o zamanlar işler böyle yürümezdi tak tak hallederdik, basitti.
Babam ATM’de işini
halletti ve yürüyüşümüze devam ettik. Birkaç metre sonra aniden bir dönercinin
önünde durduk kepenkin üstünde “Taziye nedeniyle kapalıyız.”, yazıyordu. Sabah
taziyesine gittiğimiz ev bu dönerciydi. Babam hemen nerden tanıyorsun diye
enişteme sordu. “2 sene önce bir tavuk dönerini yemiştim. İran’da baba-oğul
yüzerken boğulmuşlar. Vefat haberini alınca hemen gideyim benim yokluğumu
hissetmesinler yanlarında olduğumu bilsinler.”, dedi. Bu düşünceli ve hümanist
bakış açısını gururla taşıyan eniştemizi o anda daha da bağrımıza bastık ve biz
de gururlandık. Yürümeye devam ettik. Yürüdük yürüdük en sonunda güzellik
salonunun önünden geçerken mafya eniştem birden içeriye yöneldi. Ben ve babam
takipteydik. Önümüzde uzun merdivenler vardı. Merdivene ılımlı bir bakış attık.
Üç kişi, üç farklı merdiven çıkış şekli. Bir, iki, üç… Basamakları çıkıyorduk.
Her yeni basamakta zihnimizin bir köşesinde yeni bir meşale yanıyordu. Bu
adımlarımız ufkumuzu genişlettiği gibi bir o kadar da telaşlıydı. En son
basamağı da çıktıktan sonra sensörlü kapıya ulaşmıştık. Zihnimizde yanan bu
meşaleler bizi –özellikle mafya enişteyi- çok kapsamlı bireye dönüştürmüştü. O
sensörlü kapıdan içeri girdikten sonra entelektüel bir kişiliğe büründük. Mafya
eniştem müdüriyet odasına girdi ve biz de girdik. Sahibi arkadaşıymış,
selamlaştık. Oturduk. Oturur oturmaz eniştem entelektüel, çağdaş ve münevver
kişiliğiyle iklim dengesizliğine değinmeye başladı. Sigaralar yakıldı.
Güzellik salonu sahibi:
-Bayım, bu lanet olası sıcaklıklar ani yükselişler yaşıyor.
Nem de iyice arttı.
Mafya enişte:
-Bakınız, bunca zararlı yakıt kullanımı ve nükleer atıklar
gezegenimizi derinden etkiliyor. İnsanların çevre bilinci de yok. Zararlı gaz
salınımının önüne geçmeliyiz. Hiç yaşamadığımız sıcaklıklar yaşıyoruz.
Güzellik salonu sahibi:
-Yahu belediye iş yapmıyor, ah şu belediye işini yapsa da o
zaman göreceğiz.
Mafya enişte:
-Bence zabıtalarımızı artık “Çevre Koruma Şefi” yapmalıyız.
Ani bir sessizlik oldu. Tekrardan önümüze çaylarımız geldi.
Çaylardan yudumlar aldık. Dakikalar sonra enişte sessizliği bozdu.
-Ah şu Putin var ya berbat bir lider.
Güzellik salonu sahibi:
-Neden abi?
Mafya enişte:
-Biden da öyle o da istihbarattan geldi. Zaten Putin Ortadoğu’yu sakinleştirmeye çalışıyor. Sizce neden?
Güzellik salonu sahibi:
-Neden abi?
Enişte:
-Çünkü kendi emelleri var. Ortadoğu’da yaşanan başka
karışıklıklar onun “Daha Büyük Rusya” projesini engelleyecektir. Şimdiki
saldırı girişimleri de bu projenin başlangıç çağrılarıdır. Efenim bakınız her
masada varlar.
Güzellik salonu sahibi:
-Ah şu politikacılarımız keşke bu dediklerinizi ön
görebilseler…
Tekrardan bir sessizlik anı yaşandı. Yeni sigaralar yakıldı.
Güzellik salonu sahibi saç ekimine değinmeye başladı. Saç ekimlerinin
ülkemizdeki gelişmişliğine dair sohbetler dönüyordu.
-Saç ekimleri çok başka olay be! Bir doktorla beraber girdim
bir operasyona. Hocam bir görseniz neler neler yapıyorlar. Adamın kafasını
kestiler, derisini ince ince kestiler. İçine saç köklerini ektiler. Müthiş bir
şey!
-Haklısınız bayım ben de duymuştum.
Ben ürkek bir ses tonuyla:
-Böyle bir şey mümkün değil. Keserek yapılma olayından
bahsettiniz böyle bir şey olamaz.
Babamın ters
bakışlarına maruz kaldım ve sustum. Mafya eniştem de bana sen yanlış
konuşuyorsun sus dermiş gibi bir bakış attı. Sustum. Arkadan gelen ağda yapan
insanların bağırış sesleri eşliğinde yeni gelen kahvelerimizi içiyorduk. Her
ağda acısı çığlığından sonra zihnimizin aydınlanmayan köşeleri daha da
aydınlanıyordu. Enişte artık üst bir kişilikti. Bu aydınlanmadan sonra el
sıkışıp güzellik salonunundan ayrıldık. Park ettiğimiz arabaya döndük. Arabaya
bindik. Eve dönmeyi planlıyorduk ki tam o sırada eniştemin telefonu çaldı.
Arayan kişi mali müşavir. Kısa bir süre sonra kendimizi mali müşavirin odasında
bulduk. Mali müşavir, münevver kişiliğiyle ön planda olan hümanist mafya
eniştemize güçlü bir saygı duyuyordu. Koltuklara oturacakken eniştem üstünü
düzeltmek üzere oturmaya yakın pozisyondan direkt ayağa kalktı. Mali müşavir de
koltuğa tam yönelmişti ki o da oturmadan direkt hazır ola geçti.
-Siz neden oturmuyorsunuz sayın mali müşavir?
-Sizin kıçınız huzura erişmeden benim kıçım huzura erişemez
üstadım, buyrun.
Ardından tekrardan önümüze çaylar geldi. Çaylarımızdan
yudumlar aldık. Enişte sigara paketinden iki dal çıkarttı birini mali müşavire
uzattı diğerini de ağzına koydu. Çakmağı mali müşavirin sigarasını yakmak için
mali müşavire doğru yöneltti. Mali müşavir hayır hayır dercesine bir el işareti
yaptı.
-Üstadım sizin sigaranız yanmadan benim sigaram yanmaz.
Mafya enişte sigarasını yaktı. Mali müşavirle beraber
tüttürmeye başladılar. Eğitim sistemine yeni perspektifler getirmek adına
tezler sundular.
Mafya eniştem:
-Sistem böyle olmaz, devran böyle dönmez artık.
Herkes iç çekti.
Mali müşavir:
-Üstadım haklısınız. Şahsi görüşüm olarak şunları
söyleyebilirim ki bu yapılanmayı kesinlikle dış güçler yönetiyor. Her yerde
onların parmağı var.
Mafya enişte:
-Bu şahsi görüş değil bayım. Bunlar gerçekler. Gelişmeyelim,
çürüyelim diye türlü türlü örgütler tarafından gizli saldırılar düzenleniyor.
Eniştenin telefonu yine çaldı. Telefonda daha kibar bir
dille konuşuyordu. Görüşmeyi yaptıktan sonra telefonu kapattı, ayaklandı ve
bana doğru yöneldi.
-Canım sen artık eve git. Yanlış anlama büyük biriyle
görüşeceğiz. Büyük birinin yanına gideceğiz.
Beynimin içinde “Büyük birinin yanına gideceğiz.” sözü
yankılanırken hızlı adımlarla eve doğru yürüyordum. Artık biz üç kişi değildik.
Ben tektim ve onlar üç kişiydi.
Mafya eniştem, mali müşavir ve babam.