Genetiğin Ötesinde Epigenetik
Pek çoğumuzun da
bildiği üzere binlerce yıldır var olan genetik bilimi ebeveynden çocuklarına geçen,
belirli bir karakteristiği taşıyan birimi yani genleri ve anne babalarımızın
bize miras bıraktığı özellikleri inceler. Genler DNA'larımıza şifrelenmiştir ve
kodlanmıştır. Bu genler sayesinde pek çok özelliğimiz daha doğmadan bize
işlenmiştir.
Peki anne babalarımızın miras bıraktığı özellikler bu kadar mı? Sandığımızdan çok daha fazlası... Son yıllarda yapılan çalışmalar
gösteriyor ki anne babamızın hatta nine ve dedelerimizin yaşamsal faktörlerinin
pek çoğu ne ebeveynlerin ne de yavruların gen haritasına işlenmemesine rağmen
yavruya kalıtılabiliyor. Yani iki nesil önceki atanın besine erişimi, iki nesil
sonraki yavrunun fiziksel gelişimine etki edebiliyor.
Fakat bu durumu
modifikasyonla karıştırmamak gerekiyor. Güneşte bronzlaşan birinin yavrusu esmer
doğmaz ya da kuyruğu kesilen bir farenin yavrusunun kuyruğu kısa olmaz. Ama
sürekli şok verilerek strese sokulan bir farenin yavrularında, hatta
torunlarında hiç o şoku deneyimlememiş olmalarına rağmen stres hormonu
yüksektir.
Bu alanda yapılan
çalışmalar epigenetik diye bir olgunun varlığına işaret ediyor. Epigenetik, "genetiği
ötesinde" anlamına gelen kavram aslında ataların yaşamsal faaliyetlerinin
pek çoğunun genetik olmamasına, gen haritasına işlememesine rağmen yavruya
kalıtılabileceğini gösteriyor. Bunun nasıl gerçekleştiği net olarak
bilinmemekle beraber genlerin çalışma biçiminde oluşan farklılıktan meydana
geldiği düşünülüyor.
Bu muazzam pencereden açılan şu:
Anne babalarımızın ömür boyu deneyimledikleri aslında bizleri, hatta bizim yavrularımızı etkileyebiliyor. Gelin epigenetiğe biraz daha yakından
bakalım.
İkinci Dünya Savaşı
zamanında Hitler'in Hollanda'ya gıda kaynaklarını kesmesiyle beraber Hollanda'da
bir yıllık açlık kışı yaşandı. Kıtlık süresince hamile olan kadınların
çocuklarının raşitizm, büyüme gerilikleri, vücut anamolisi, obezite, diyabet,
kanser gibi hastalıklara yakalanma oranları diğer çocuklara göre kat kat
fazlaydı. İyi de bu çocuklar doğduklarında ortada kıtlık yoktu, kıtlık
döneminde ataların ya da yavruların gen haritalarında değişiklik olmamıştı.
Öyleyse hiç kıtlık görmemiş bu çocuklar neden normal çocuklardan çok farklı
semptomlar gösteriyordu? Bütün bunlar yine epigenetiğe işaret ediyordu. Annenin
maruz kaldığı toksinler ve besine erişimi daha doğmamış çocuğun vücut anatomisini
etkileyecekti.
Babası sigara içen
çocukların diğer çocuklara oranla obeziteye daha açık oluşu, Amerika iç savaşında
bir dönem esir düşmüş insanların çocuklarının yaşadığı erken ölümler gibi pek
çok analizin de işaret ettiği konu yine epigenetikti. Bakterilerde, bitkilerde,
insan gibi bazı hayvan türlerinde bu ve benzeri pek çok epigenetik değişime
rastlandı.
Özellikle son yirmi
yıldır bilim gündeminde yer edinen epigenetik hakkında yapılan çalışmalar hala
devam ediyor. Bu çalışma sonuçlarının kesinliğine herkes ikna olmamış olsa da
epigenetik biyolojide sağlam bir yer edineceğe benziyor. Belki de epigenetik
ilerde evrimsel sürecin açıklanmasına yardımcı olacak harika bir genetik
mekanizma olur, kim bilir ?
Heja Tarlak